Volume: 20  Issue: 2 - Haziran 2022
Hide Abstracts | << Back
ORIGINAL RESEARCH
1.Treatable Cause of Dilated Cardiomyopathy, Rickets; Two Years Experience
Nihal Akcay, ÜLKEM KOÇOĞLU BARLAS, Esra Deniz PAPATYA ÇAKIR, Mey Talip Petmezci, Hasan serdar Kıhtır, OSMAN YEŞİLBAŞ, Bedir Akyol, ESRA ŞEVKETOĞLU
Pages 65 - 71
GİRİŞ ve AMAÇ: Dilate kardiyomiyopati, bir ya da her iki ventrikülün dilatasyonu ve sistolik disfonksiyonu sonucu ortaya çıkan durumdur. Raşitizm, dilate kardiyomiyopatinin çok nadir bir nedenidir. Bu makalede, raşitizme bağlı dilate kardiyomiyopati gelişen ve başarılı şekilde tedavi edilen hasta serisi sunulacaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz çocuk yoğun bakım ünitesinde dilate kardiyomyopati bağlı kalp yetmezliği tanılarıyla takip edilmiş olan hastalar geriye dönük olarak tarandı. Hipokalsemi ve D vitamini düşüklüğü dışında kalp yetmezliğine neden olacak başka bir hastalığı olan hastalar çalışmaya alınmadı.
BULGULAR: Raşitizm ile ilişkili kalp yetmezliği gelişen altı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 6,4±3,2 aydı. Tüm hastalarda büyüme gelişme geriliği mevcuttu. En sık solunum sıkıntısı nedeniyle hastaneye getirilmiş olmalarına rağmen, hepsinde ilk muayene sırasında konjestif kalp yetmezliği bulguları tespit edildi. D vitamin düzeyleri tüm hastalarda düşük saptandı. Hastalarımızın tedavi öncesi EF ortalamaları % 35,16 (± 10,66) iken tedavi sonrası % 55 ± 9,83 olarak saptandı. Tedavi sonrasında sol ventrikül fonksiyonunda belirgin iyileşme tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakıma kalp yetmezliği tanısı ile yatırılan hastalarda raşitizm akla gelmeli ve D vitamini eksikliği, kardiyomiyopati ve kardiyak fonksiyon bozukluğu dahil diğer birçok komplikasyona neden olabileceğinden mutlaka tedavi edilmelidir.
INTRODUCTION: Dilated cardiomyopathy is the result of dilatation of one or both ventricles and systolic dysfunction. Rickets is a very rare cause of dilated cardiomyopathy. A case series of dilated cardiomyopathy due to rickets and treated successfully will be presented in this article.
METHODS: Patients were followed up at pediatric intensive care unit with the diagnosis of dilated cardiomyopathy related heart failure evaluated retrospectively. Patients with a disease other than hypocalcemia and low levels of vitamin D that would cause heart failure were excluded from the study.
RESULTS: Six patients who developed rickets related heart failure, were included in the study. The mean age of the patients was 6.4 ± 3.2 months. All patients had growth and developmental delay. Although they admitted to the hospital mostly with respiratory distress, congestive heart failure findings detected at the first examination of all. All patients vitamin D levels were low. While the pre-treatment mean EF of the patients was 35.16% (± 10.66), post-treatment was found to be 55% (± 9.83). Significant improvement in left ventricular function was identified after treatment.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In patients admitted to the intensive care unit with the diagnosis of heart failure, Rickets should be considered and be treated, as it can cause many other complications, including vitamin D deficiency, cardiomyopathy and cardiac dysfunction.
Abstract

2.The Factors That Cause Hypophosphatemia In Patients Receivig Clinical Nutrition Treatment
Kezban Akçay, Hatice Ayhan, Burcu Kelleci Çakır, Osman Abbasoglu
Pages 72 - 78
GİRİŞ ve AMAÇ: Beslenme tedavisi başlanan hastalarda dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri, ilk dört gün içinde gelişebilen yeniden beslenme sendromudur (YBS). Hipofosfatemi, YBS’nin erken dönemde görülen en önemli belirtilerindendir ve serum fosfor düzeyinin < 2.5mg/dL olması olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, deneyimli bir Klinik Beslenme Ekibinin (KBE) bir yıllık izlem sonuçlarının değerlendirilmesi, beslenme tedavisi alan farklı hasta gruplarında hipofosfatemi görülme oranının ve hipofosfatemiye neden olan faktörlerin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma Ocak 2018-Ocak 2019 tarihleri arasında Klinik Beslenme Ekibi tarafından izlenen 18 yaş üzeri hastaların verilerinin retrospektif incelenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 622 hasta dâhil edilmiş olup, hastaların demografik özellikleri, beslenme öncesi klinik durumları, beslenme özellikleri ile serum fosfat düzeyleri incelenmiştir. Belirlenen bu parametreler ile hipofosfatemi arasında bir ilişki olup olmadığı araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen hastaların %11’inde hipofosfatemi görülmüştür. Hipofosfatemi görülen hastaların 39’unun (%51,3) erkek, ortanca (minimum-maksimum) yaşın 66 (21-95) olduğu belirlenmiştir. İkili grupların karşılaştırılması ile elde edilen sonuçlara bakıldığında yaş (p=0,04), beslenme şekli (p=0,01), ameliyat öyküsü (p=0,03), parenteral beslenmede hedefe ulaşma durumu (p=0,04) ve ek hastalık varlığının (p=0,02) hipofosfatemi gelişmesi ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir. Çok değişkenli regresyon analizinde ileri yaş (p= 0,03 Exβ=1,01) ve ameliyat olma durumunun (p=0,009 Exβ=2) hipofosfatemi riskini artırdığı görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırmadan elde edilen sonuçlarla hipofosfatemi üzerine etkili olabilecek pek çok parametrenin olduğu saptanmıştır. İleri yaş ve ameliyat olma durumunun hipofosfatemi gelişme riskini arttırdığı ve bu hastalarda beslenme tedavisinin planlama ve takibi sürecinde daha dikkatli olunması gerektiği sonucuna varıldı.
INTRODUCTION: Hypophosphatemia is an early symptoms of refeeding syndrome (RS). In this study, it was aimed to evaluate the rate of hypophosphatemia in different patient groups receiving nutritional therapy, to examine the one-year follow-up results of an experienced Clinical Nutrition Team and the factors that cause hypophosphatemia.
METHODS: In this retrospective study, patients over 18 years of age and who were followed up by the Clinical Nutrition Team between January 2018-January 2019 were included. Patients characteristics, nutritional characteristics, serum phosphate levels and the relationship between the parameters and hypophosphatemia were evaluated.
RESULTS: Among the included 622 patients hypophosphatemia was observed in 11% of them. It was determined that 39(51.3%) of the patients with hypophosphatemia were male, the median age was 66(21-95). The age(p=0.04), diet(p=0.01), surgery history(p = 0.03), the status of reaching the target in parenteral nutrition(p=0.04) and the presence of additional disease (p=0.02) have a significant relationship with the development of hypophosphatemia. In multivariate regression analysis, advanced age(p=0.03 Exβ=1.01) and surgery status(p=0.009 Exβ=2) were found to increase the risk of hypophosphatemia.
DISCUSSION AND CONCLUSION: However beside the factors that have been already known, advanced age and surgery seems to increase the risk of hypophosphatemia, and more attention should be paid for the clinical nutrition treatment in these patients.
Abstract

3.Investigation Of The Antiinflammatory Effects Of Astaxanthin On Liver Tissue In Lipopolysaccharide-Induced Sepsis In Rats
Nurdan Çobaner, Birgül Yelken, Nilufer Erkasap, Mete Özkurt, Ezgi Bektur
Pages 79 - 85
GİRİŞ ve AMAÇ: Kortikosteroidler inflamasyonu önlemek için sepsiste kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. Çalışmamızda astaksantinin sepsiste antiinflamatuar aktivitesini göstermeyi ve deksametazon ile karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yerel etik komitenin onayından sonra, 40 Sprague-Dawley erkek sıçan randomize olarak kontrol grubu (n = 8), lipopolisakkarit grubu (n = 8), astaksantin grubu (n = 8), astaksantin + lipopolisakkarit grubu (n = 8) ve deksametazon + lipopolisakkarit grubu (n = 8) olarak belirlendi. İlk gün bu gruplara sırasıyla dimetil sülfoksit; Salmonella typhimurium lipopolisakkariti; dimetil sülfoksit içinde çözünmüş astaksantin; astaksantin ve lipopolisakkarit; deksametazon verildi. Yirmi dördüncü saatin sonunda ratlara laparotomi yapılarak karaciğer ve kan örnekleri alındı. İstatistiksel analiz için GraphPad Prism6 programı kullanıldı. 0.05'ten küçük P değerleri anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Lipopolisakkarit grubu ile karşılaştırıldığında, her iki tedavi grubunda da nükleer faktör-kappa B seviyelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş vardı. Tedavi gruplarında lipopolisakkarit grubuna göre apoptotik hücreler ve reaksiyon şiddeti anlamlı olarak azaldı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Astaksantin kullanımının karaciğer dokusunda sepsis tedavisi konusunda olumlu bir etkisi olduğunu bulduk. Farklılıklar olmasına rağmen, deksametazon uygulamasına kıyasla benzer ölçüm değerleri elde ettik.
INTRODUCTION: Corticosteroids are one of the sepsis treatment methods used to prevent inflammation. In our study, we aimed to determine the anti-inflammatory activity of astaxanthin in sepsis and compare it with dexamethasone.
METHODS: After approval of the local ethics committee, 40 Sprague-Dawley male rats were randomly assigned to the control group (n=8), lipopolysaccharide group (n=8), astaxanthin group (n=8), astaxanthin+lipopolysaccharide group (n=8) and dexamethasone+lipopolysaccharide group (n = 8). On the first day, these groups were given dimethyl sulfoxide, Salmonella typhimurium lipopolysaccharide, astaxanthin dissolved in dimethyl sulfoxide, astaxanthin and lipopolysaccharide, dexamethasone respectively. At the end of the 24th hour, rats underwent laparotomy and liver and blood samples were taken. GraphPad Prism6 program was used for statistical analysis. P values less than 0.05 were considered significant.
RESULTS: There was a statistically significant decrease in nuclear factor-kappa B levels in both treatment groups when compared with the lipopolysaccharide group. Apoptotic cells and reaction severity decreased significantly in the treatment groups compared to the lipopolysaccharide group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We found that the use of astaxanthin had a positive effect in liver tissue about sepsis treatment. We also obtained similar measurement values compared to dexamethasone administration, although there were differences.
Abstract

4.Assessment of red blood cell distribution width on outcomes of septic patients in intensive care unit: a retrospective study
Burhan Sami Kalın, İhsan Solmaz
Pages 86 - 92
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) bulunan septik hastalarda RDW'nin prognostik değerini belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu tek merkezli çalışmada, kritik olan sepsis hastalarının retrospektif bir analizi yer almaktadır. Hastaların demografik verileri, komorbiditeleri, YBÜ'ne kabuldeki RDW, 3. Gün (RDW3) ve 7. gün RDW (RDW7) değerleri, APACHE II (Akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirmesi) skoru, hemodiyaliz ve invazif mekanik ventilasyon (IMV) ihtiyacı sağkalanlar ve vefat edenler arasında karşılaştırıldı. Ayrıca hastalar yüksek (>% 14.5) ve normal (≤% 14.5) RDW olarak iki gruba ayrıldı. YBÜ mortalitesi için bağımsız risk faktörlerini belirlemek üzere lojistik regresyon analizi yapıldı.
BULGULAR: 102 septik hasta dahil edildi. Sağkalanlar, vefat edenlere kıyasla daha düşük RDW'ye sahipti (YBÜ'ne kabuldeki RDW, RDW3 ve RDW7 değerleri, tümü için p <0.05). Yüksek RDW grubundaki hastalar normal RDW grubundaki hastalara göre daha yüksek APACHE II skoruna, YBÜ’ne kabulde daha yüksek oranda septik şok varlığına, daha yüksek IMV ihtiyacına ve mortalite oranına sahipti (tümü için p<0.05). Bu çalışmada yoğun bakım ünitesine kabulde septik şok varlığı, RDW3 değeri ve IMV ihtiyacı mortalite için bağımsız risk faktörleri olarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada RDW3 değeri, kritik septik hastalarda mortalite ile anlamlı olarak ilişkili bulunmuştur ve YBÜ septik hastalarının prognozunu öngörmede önemli bir değere sahiptir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to determine the prognostic value of RDW on septic patients in intensive care unit (ICU).
METHODS: In this single center study includes a retrospective analysis of critically ill patients with sepsis. Patients' demographic data, comorbidities, RDW on admission to the ICU, RDW day 3 (RDW3) and RDW day 7 (RDW7) values, APACHE II (Acute physiology and chronic health evaluation) score, need for hemodialysis and invasive mechanical ventilation (IMV) were compared between survivors and non-survivors. Also the patients were divided into two groups as high (>14.5%) RDW and normal (≤14.5%) RDW. Logistic regression analysis was performed to determine the independent risk factors for ICU mortality.
RESULTS: One hundred two septic patients were included. Survivors had lower RDW compared to non-survivors (on admission to the ICU, RDW3 and RDW7 values, for all p<0.05). Patients in high RDW group had higher APACHE II score, higher presence of septic shock on ICU admission, higher need for IMV and mortality rate compared to patients in normal RDW group (for all p<0.05). In this study, the presence of septic shock on ICU admission, RDW3 value and need for IMV were found to be independent risk factors for mortality.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study, RDW3 value was significantly associated with mortality in critically septic patients and has an important value in predicting the prognosis of ICU septic patients.
Abstract

5.A Retrospective Analysis of Causes for Readmission to Hospital and Intensive Care Unit in Patients Discharged from Intensive Care Units
Ceyda Ulusaloglu, İlkay Ceylan, Nermin Kelebek Girgin, REMZI ISCIMEN, Ferda Sohret Kahveci
Pages 93 - 101
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yeniden başvuru yaygın ve istenmeyen bir durumdur. Mortalite oranları, YBÜ'de kalış süresi ve tedavi giderleri yeniden yatırılan hastalarda daha yüksektir. Bu çalışma, YBÜ'den taburcu edilen hastalarda hastane/YBÜ'ye yeniden başvuru oranlarını ve buna neden olan risk faktörlerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Ocak 2012 and 31 Ekim 2016 tarihleri arasında YBÜ'de yatmış ve taburculuk sonrası hastaneye / YBÜ'ye 30 gün içinde yeniden başvuran 18 yaşından büyük hastalar üzerinde retrospektif bir analiz yapıldı.

BULGULAR: Toplam 510 hasta dahil edildi, bunların 91'i (% 17,84) YBÜ'ye yeniden başvurdu. YBÜ'ye ilk başvuru ve taburculuk sırasında hesaplan APACHE II ve SOFA skorları ile taburculuk sırasında hesaplanan Stabilite ve İş Yükü İndeksi (SWIFT) skoru ve komorbid hastalık oranları yeniden başvuran hastalarda daha yüksekti (p< 0,05). Yeniden başvuran hastaların yaş ortalaması daha yüksekti (p = 0.002).Mekanik ventilasyon (MV) desteği ile taburcu edilen hastaların tekrar başvuru oranı daha yüksekti (p = 0,041). Risk analizi modelimizde yaş (olasılık oranı [OR], 1.02;% 95 güven aralığı [CI], 1.01-1.03) ve böbrek hastalığı varlığı (OR, 5.72; 95 % CI, 2.81–11.65) yeniden yatış riskini artıran faktörler olarak belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Taburculuk sırasında hesaplanan yüksek akut fizyolojik skorlar ile SWIFT skoru ve komorbid hastalıkların varlığı hastaneye/YBÜ'ye yeniden yatışı öngörebilir.
INTRODUCTION: Readmission to the intensive care unit (ICU) is a common and an unwanted situation. Mortality rates, length of stay in ICU and treatment expenses are also higher in readmitted patients. This study aimed to examine the hospital/ICU readmission rates and the risk factors among patients discharged from the ICU.
METHODS: A retrospective analysis was performed on patients older than 18 years of age who were hospitalized in the ICU between January 1, 2012 and October 31, 2016 and who were re-admitted to the hospital / ICU within 30 days after discharge.
RESULTS: A total of 510 patients met the inclusion criteria, of whom 91 (17,84%) patients were readmitted to the ICU. The average age was higher (p = 0.002) among the readmitted patients. The acute physiology and chronic health evaluation (APACHE) II and sequential organ failure assessment (SOFA) scores of admission and discharge, Stability and Workload Index for Transfer (SWIFT) scores during discharge and comorbid disease rates were higher among the readmitted patients (p < 0.05 for all). The patients discharged with mechanical ventilation (MV) support had a higher readmission rate (p = 0.041). In our risk analysis model, the factors that increased the risk of readmission were detected as age (odds ratio [OR], 1.02; 95% confidence interval [CI], 1.01–1.03) and presence of renal disease (OR, 5.72; 95% CI, 2.81–11.65) among patient-related reasons.
DISCUSSION AND CONCLUSION: High acute physiological scores and SWIFT scores during discharge and comorbid diseases can predict readmission to hospital/ICU.
Abstract

CASE REPORTS
6.Successfully Treated Severe Colchicine Intoxication in an Adolescent
Hatice Feray Arı, Berna Kırhan, Murat Arı
Pages 102 - 105
İçeriği sonbahar çiğdem bitkisinden (autumn crocus plant) elde edilen kolşisin, bir anti-inflamatuar ilaçtır. Kolşisin kullanımı, nötrofil mobilizasyonunu ve aktivasyonunu bozmaktadır ve özellikle çocukluk çağında ailevi akdeniz ateşi gibi bazı romatolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Kolşisin zehirlenmesi, yüksek dozlarda hayatı tehdit eden çoklu organ yetmezliğine neden olabilen nadir fakat ciddi bir ilaç intoksikasyonudur. Bu olguda, 15 yaşında ailesel akdeniz ateşi tanılı bir kız çocuğu 0.47mg/kg kolşisin alması nedeniyle hastaneye yatırılmıştır. Plazmaferez ve diyaliz ile hastamızı başarıyla tedavi ettik. Kolşisin intoksikasyonu olgusu, yakın takip gerektiren ve yaşamı tehdit eden bir durumdur. Kolşisin intoksikasyon olgularının tamamı çocuk yoğun bakımda tedavi edilmelidir.
The contain is extracted from the autumn crocus plant, colchicine that an anti-inflammatory drug. The use of colchicine is impairing mobilization and activation of neutrophil and supporting to treat from some rheumatological diseases especially in childhood as familial mediterranean fever. Colchicine poisoning is a rare but severe drug intoxication that can cause life-threatening multiorgan failure at high doses. In this report, a girl who 15-year-old and has familial mediterranean fever was admitted to hospital for ingesting 0.47mg/kg colchicine. We treated her successfully receiving plasmapheresis and dialysis. The case of colchicine intoxication is a life-threatening problem requiring close monitoring. All of the colchicine intoxication cases should be treated in the pediatric intensive care.
Abstract

7.Mucormycosis in a patient with uncontrolled diabetes mellitus
Mehmet Turan İnal, Dilek Memiş, Pervin Hancı, Gökhan Günbay, Samet Keleş, Habibe Tülin Elmaslar Mert, Rüveyde Garip, SELIS GÜLSEVEN GÜVEN, emre hocaoglu, BANU TUTUNCULER
Pages 106 - 109
Amaç: Mukormikoz; mucoraceae familyasının filamentli mantarlarına bağlı hızla ilerleyen bir mantar enfeksiyonudur. Bu olgu sunumunda rinoorbital mukormikoz gelişen bir hastanın tanı ve tedavi yöntemlerini sunmayı amaçladık.
Olgu Sunumu: 54 yaşında hipertansiyon öyküsü olan hasta dört gün önce başlayan ağızda yara şikayeti ile acil servise başvurdu. Burada yapılan tetkiklerde hastaya diyabetik ketoasidoz tanısı konuldu. Hastanın muayenesinde sol sert damakta nekrotik yara, sol alt konkadan nazofarenkse kadar uzanan nekrotik yara ve burun pasajında hifa tespit edildi. Üçüncü gün mantar kültüründe üreme olması üzerine hastaya agresif debridman operasyonu uygulandı. Hastanın sonraki klinik muayenesinde idrarda keton negatif çıktı ve asidoz durumu düzeldi. Aynı gün hasta pozitif COVID-19 PCR ile tedavi edildi. 15 günlük tedaviden sonra hasta COVID 19 pnömonisi nedeniyle exitus kabul edildi.
Sonuçlar: Kontrolsüz diyabetes mellitus ve şiddetli sino-orbital enfeksiyon ile başvuran hastalarda mukormikozdan şüphelenilmelidir. Diyabetik ketoasidoz sonrası tüm hekimler hızla ilerleyen ve mortalitesi yüksek bu hastalığa karşı dikkatli olmalıdır.
Objective: Mucormycosis; is a rapidly progressive fungal infection due to filamentous fungi of the mucoraceae family. In this case report, we aimed to present the diagnosis and treatment modalities of a patient who developed rhinoorbital mucormycosis.
Case Report: A 54-year-old patient with a history of hypertension applied to the emergency department with a complaint of wound in the mouth that started four days ago. In the examinations performed here, the patient was diagnosed with diabetic ketoacidosis. In the examination of the patient, it was found that there was a necrotic wound on the left hard palate, a necrotic wound extending from the left inferior turbinate to the nasopharynx, and hyphae in the nasal passage. The patient underwent an aggressive debridement operation on the third day, due to the growth in the fungal culture. In the following clinical examination of the patient, ketone in the urine became negative, and his acidosis status improved. On the same day, the patient was treated with a positive COVID-19 PCR. After 15 days of treatment, the patient died due to COVID 19 pneumonia.
Conclusions: Mucormycosis should be doubtful in patients presenting with uncontrolled diabetes mellitus and severe sino-orbital infection. All physicians following diabetic ketoacidosis should be vigilant against this rapidly progressing disease with high mortality.
Abstract