Cilt: 26  Sayı: 1 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Hala büyük bir kaygı: Osteoporoz yaşam kalitesi üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir
Still a major concern: Osteoporosis has a serious impact on quality of life
F. Yesim (Gökçe) Kutsal
Sayfalar 1 - 5
Osteoporoz önemli bir halk sağlığı sorunudur ve osteoporotik kırıklara bağlı olarak gelişen sakatlıklar yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Fiziksel, duygusal ve psikolojik yeti kayıpları, kalça, omurga veya el bileği kırıklarından kaynaklanan ağrı ile birlikte yaşam kalitesini değiştirmektedir. Osteoporozlu erkeklerde ve kadınlarda, hastalığın tüm aşamalarının etkili bir şekilde yönetilmesini sağlayacak uygun müdahaleler geliştirmek için, kırık oluşmadan önce bile yaşam kalitesi iyice araştırılmalıdır. Bilinmelidir ki; kırığı olmayan osteoporotic hastalarda bile yaşam kalitesi skorları düşük bulunmaktadır. Ayrıca yaşam kalitesini değerlendirmek, osteoporoz ile ilgili sağlık araştırmaları ve klinik çalışmalar için de gereklidir. Yaşam kalitesini değerlendirmek için kullanılan ölçeklerin seçimi araştırmanın türüne ve sorulan araştırma sorusuna bağlıdır; her ölçeğin kendine özgü avantajları ve dezavantajları vardır. Avrupa Osteoporoz Vakfı Yaşam Kalitesi Anketi ve Osteoporoz Yaşam Kalitesi Anketi daha çok kırık değerlendirmesini hedeflemektedir ve Osteoporoz Fonksiyonel Engellilik Anketi ise, egzersizi içeren uzunlamasına çalışmalar için kullanılabilir. Osteoporotik kırıkların gerek bireylere, gerekse sağlık sistemlerine ve toplumlara verdiği büyük yükün, bu tür yaklaşımların ilerletilmesi için açık bir itici güç olması gerektiği belirtilmekte olup, bu bağlamda yaşam kalitesinin değerlendirilmesi de önemli bir ilk adım özelliği taşımaktadır.
Osteoporosis constitutes a major public health problem and health consequences from osteoporotic fractures in patients include disability having a negative impact on the quality of life. Physical, emotional, and psychological incapacity, combined with the pain that results from hip, spine, or wrist fractures, can alter quality of life. Even in the absence of fragility fractures osteoporotic patients have substantially lower quality of life scales. Quality of life in men and women with osteoporosis should be thoroughly investigated even prior to the occurrence of fracture, to develop appropriate interventions that would empower patients to effectively manage all stages of the disease. Also assessing quality of life is essential to health research and clinical trials involving osteoporosis. And the choice of the instrument used to assess quality of life depends on the type of research and on the research question asked; each instrument has specific advantages and disadvantages. The Quality of Life Questionnaire of the European Foundation for Osteoporosis and the Osteoporosis Quality of Life Questionnaire are targeted more toward fracture assessment, and the Osteoporosis Functional Disability Questionnaire can be used for longitudinal studies involving exercise. It is stated that, the huge burden caused by osteoporosis related fractures to individuals, healthcare systems and societies should provide a clear impetus for the progression of such approaches and assessment of quality of life seems to be an essential initial step.
Makale Özeti

ARAŞTIRMA
2.
Şiddetli Postmenopozal Osteoporoz Hastalarında Tedavi Sonuçlarımız: Teriparatid Tedavisinin Kemik Mineral Yoğunluğu, Sırt Ağrısı ve Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkisi
Outcomes of Treatment in Patients with Severe Postmenopausal Osteoporosis: The Effects of Teriparatide Treatment on Bone Mineral Density, Back Pain and Biochemical Parameters
Tuba Nazlıgül, Ilknur Aktas, Feyza Unlu Ozkan, pinar akpinar
Sayfalar 6 - 9
Amaç: Bu çalışmanın amacı, şiddetli postmenopozal osteoporozu olan hastalarda teriparatid tedavisinin kemik mineral yoğunluğu (KMY), sırt ağrısı ve biyokimyasal parametreler üzerine etkisini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya osteoporoz polikliniğimizde takip edilen, subkutan 20 μq/gün teriparatid tedavisi alan, tedaviyi tamamlamış veya halen tedavi gören 13 şiddetli postmenopozal osteoporoz hastası dahil edildi. Hastalar tedavi öncesi ve sonrası KMY, biyokimyasal ve sırt ağrısının şiddeti bakımından retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların tedavi öncesi ve sonrası değerleri karşılaştırıldığında, tedavi sonrası KMY ve sırt ağrısı şiddeti açısından istatistiksel olarak anlamlı iyileşme saptanırken (p<0,05) biyokimyasal parametreler anlamlı düzeyde farklılık göstermedi (p>0.05).
Sonuç: Şiddetli postmenopozal osteoporozu bulunan hastalarda teriparatid, KMY değerlerinde düzelme ve sırt ağrısında azalma sağlayarak etkili bir tedavi seçeneği olarak görülmektedir.
Objective: The aim of this study was to determine the effects of teriparatide treatment on bone mineral density (BMD), back pain, and biochemical parameters in patients with severe postmenopausal osteoporosis
Materials and Methods: The study included 13 patients with severe postmenopausal osteoporosis who were completed treatment or currently undergoing treatment with subcutaneous 20 μq/day teriparatide at our osteoporosis outpatient clinic. Patients were retrospectively evaluated for BMD, biochemical parameters and severity of back pain before and after treatment.
Results: The BMD and VAS scale of back pain demonstrated statistically significant improvements after therapy compared with baseline (p<0.05). Biochemical parameters did not show any significant difference (p>0.05).
Conclusions: In patients with severe postmenopausal osteoporosis, teriparatide therapy is seem to be an effective treatment choice by reducing back pain and improving BMD.
Makale Özeti

3.
Premenopozal ve Postmenopozal Kadınlarda Osteoporoz Bilgi ve Farkındalık Düzeyinin Karşılaştırılması
The Comparison of Knowledge Level and Awareness of Osteoporosis between Premenopausal and Postmenopausal Women
Yesim Akyol, Yasemin Ulus, Ayhan Bilgici, Omer Kuru
Sayfalar 10 - 18
Giriş: Osteoporoz (OP) postmenopozal kadınlarda sık görülen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Hastalıktan korunmak için kemik sağlığını destekleyen yaşam şekillerinin bilinmesi önemlidir.
Amaç: Amacımız premenopozal ve postmenopozal kadınlarda OP bilgi ve farkındalık düzeyini karşılaştırmaktı.
Yöntem: Çalışmaya 100 premenopozal kadın (ortalama yaş 38.12 ± 8.07 yıl; 19-50 yıl aralığında) ve 100 postmenopozal kadın (ortalama yaş 59.05 ± 8.55 yıl; 51-85 yıl aralığında) gönüllü alındı. Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri kaydedildi. Osteoporoz Bilgi Testi (OBT), Osteoporoz Sağlık İnanç Ölçeği (OSİÖ), OP bilgisine yönelik sorular ve risk faktörleri değerlendirildi.
Bulgular: Premenopozal ve postmenopozal kadınların OBT ve OSİÖ total ve alt grup skorları karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (OSİÖ-duyarlılık algısı alt grubu hariç) (p>0.05). Postmenopozal katılımcı grubunda, osteoporoz tanısı alan ve almayan bireylerin OBT, OSİÖ total ve pek çok alt grup skorları karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Gruplar arasında OP bilgisine ilişkin soruların cevapları benzerdi (p>0.05). Ailesinde OP öyküsü olan ve olmayan katımcıların OBT ve OSİÖ total skorları arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).
Sonuç: Premenopozal ve postmenopozal kadınların OP bilgi ve farkındalık düzeyi benzer bulunmuştur. OP tanısı alan postmenopozal kadınların, osteoporoz tanısı almayan postmenopozal kadınlara göre OP bilgi düzeyi ve farkındalığı açısından üstünlüğü bulunmamaktadır. Ailesinde OP öyküsü olması, bireyin OP bilgi ve farkındalığına katkı sağlamamaktadır.
Introduction: Osteoporosis (OP) is an important common public health problem among postmenopausal women. Life style which support the bone health must be known for prevention of the disease.
Objective: Our aim was to compare the knowledge and awareness of OP in premenopausal and postmenopausal women.
Methods: One hundred premenopausal women (mean age 38.12±8.07 years; range 19 to 50 years) and 100 postmenopausal women (mean age 59.05±8.55 years; range 51 to 85 years) volunteers were enrolled in this study. The socio demographic characteristics of the participants were recorded. Osteoporosis Knowledge Test (OKT), Osteoporosis Health Belief Scale (OHBS) and the questionnaire including questions about OP knowledge and risk factors were assessed.
Results: There was no statistically significant difference between the OKT and OHBS total and subgroups scores of premenopausal and postmenopausal women (expect for OHBS- susceptibility subgroup) (p>0.05). There was no statistically significant difference between the OKT, OHBS total and many subgroups scores of the patients with and without OP in the postmenopausal women (p>0.05). The answers to questions about OP knowledge were similar between groups (p>0.05). There was no statistically significant difference between the OKT and OHBS total scores of the participants with and without family history of OP (p>0.05).
Conclusion: Premenopausal and postmenopausal women's knowledge and awareness of OP were similar. Postmenopausal women diagnosed with OP have no superiority in the level of knowledge and awareness of OP compared to postmenopausal women who are not diagnosed with OP. Having a family history of OP does not contribute to an individual's knowledge and awareness of OP.
Makale Özeti

4.
Yaşlı hastalarda osteoporotik kalça kırığı nedenleri ve oluş mekanizması
Mechanisms and causes of osteoporotic hip fractures in elderly patients
Ayhan Ulusoy, SERDAR DEMİRÖZ
Sayfalar 19 - 22
Amaç: Türk toplumunda yaşlı hastalarda osteoporotik kalça kırık nedenlerini ve oluş mekanizmasını araştırmak
Gereç ve Yöntem: 2013-2014 yıllarında kalça kırığı nedeniyle kliniğimizde ameliyat edilen 83 ardışık hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, kırık oluş nedenleri ve kırık tipleri, oluş mekanizması, kırığın olduğu yer, hastaların yalnız yaşayıp yaşamadığı ve yürümek için destek kullanıp kullanmadığı kaydedildi. Bu bilgiler retrospektif olarak değerlendirildi ve cinsiyete göre karşılaştırılarak analiz edildi
Bulgular: Hastaların %94’ü sağ veya sola doğru kalça eklemi üzerine ve %74 ü herhangi bir çevresel faktöre bağlı olmaksızın dengelerini kaybederek düşmüşür. Düşmlerin %80’i ev içinde olmaktadır ve hastaların %56’ sı yürümeye yardımcı destek kullanmaktadır. Hastaların sadece %18’ evde yalnız yaşamaktadır. BMI değerlerine göre hastaların sadece %3 ü obez veya aşırı kilolu iken %49’u düşük kiloludur.
Sonuç: 75 yaş üstü kalça kırığı olan hastaların çoğu düşük kilolu ve bakım için yardım alan kişilerdir. Kırıkların çoğu herhangi bir çevresel faktöre bağlı olmaksızın denge kaybı nedeniyle oluşmaktadır ve hastaların çoğu öne yada arkaya değil yan tarafa doğru düşmektedir. Hasta kıyafetlerinin ve zeminin düşme esnasında oluşan travma şiddetini azaltacak şekilde modifiye edilmesi kalça kırığı insizdansını azaltmaya yardımcı olabilir
Objective: To evaluate the Mechanisms and Causes of osteoporotic Hip Fractures in Elderly Patients in a Turkish population.
Materials and Methods: This study included 83 consecutive patients (75 years old or older) diagnosed with hip fractures and operated on from 2013 to 2014. The patient demographics, causes and types of fractures, mechanisms and locations, as well as whether the patients lived alone and whether they used walking support were recorded. Their medical records were evaluated retrospectively and compared according to the sex
Results: Ninety-four percent of the patients had fallen to one side on their hips, and 74% of them fell due to balance disturbances, without any contributing environmental factors. Eighty percent of the patients were injured at home, and 56 % of them used walking assistance. Only 18% of the patients lived at home alone. According to the body mass index, 49% of the patients were underweight, with only 3% being overweight or obese.
Conclusion: Over the age of 75, most hip fracture patients are weak, with low body weight, and living with caregivers. The fractures occurred most often at home via balance disturbances (without environmental factors), and the majority of the patients fell on one side. Changing the direction of the fall and modifying the patient’s clothes and floor materials to reduce the impact energy during a fall may help reduce the incidence of hip fractures.
Makale Özeti

5.
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu öğrencilerinin kalsiyum eksikliği, D vitamini eksikliği ve osteoporoz hakkında bilgi ve farkındalık düzeyi
Knowledge level and awareness about calcium deficiency, vitamin D deficiency and osteoporosis among Physical Therapy and Rehabilitation School students
Fatmanur Aybala Koçak, Özge Barut, Emine Eda Kurt, Senem Sas, Havva Öztürk Durmaz, Figen Tuncay, Hatice Rana Erdem
Sayfalar 23 - 29
Amaç: Fizyoterapi öğrencilerinin; kalsiyum ve D vitamini eksiklikleri ile osteoporozla ilgili bilgi ve farkındalık düzeyinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: XXX XXX XXX Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu 3. ve 4. sınıf öğrencilerine 33 sorudan oluşan bir anket uygulandı.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 21.5±1.19 yıl olan 106 öğrenci alındı (Kız/Erkek: 58/48). Öğrencilerin “kalsiyum eksikliği”, “D vitamini eksikliği” ve “osteoporoz” hakkında bilgisi mevcuttu. Bilgisi olan öğrencilere bu bilgiyi nereden aldıkları soruldu. Her üç grupta da en sık bilgi kaynağı olarak “okul” belirtildi. Öğrenciler kalsiyum ve D vitamini eksikliğinin klinik semptomları hakkında doğru bilgiye sahipti. Osteoporozdan korunmak için yapılması gerekenleri birçok öğrenci biliyordu. Kalsiyum ve D vitamininden zengin gıdaları birçok öğrenci bilmekle beraber günlük ihtiyaç miktarı konusunda bilgi eksiklikleri vardı. Ayrıca yeterli D vitamini düzeyi için ne sıklıkta güneşlenmek gerektiğini birçok öğrenci bilmemekte idi.
Sonuç: Öğrencilerin kalsiyum eksikliği, D vitamini eksikliği ve osteoporoz hakkında bilgi ve farkındalık düzeylerinin oldukça yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bununla birlikte öğrencilerin kalsiyum ve D vitamininden zengin gıdalar; günlük ihtiyaç miktarları ve güneşlenme süresi konusunda daha fazla bilgilendirilmeleri gerekmektedir.
Objective: To evaluate knowledge and awareness about deficiencies of calcium and vitamin D and osteoporosis among physiotherapy students.
Materials and Methods: A questionnaire consisting of 33 questions was applied to the 3rd and 4th grade students of XXX XXX XXX University School of Physical Therapy and Rehabilitation.
Results: The study included 106 students with a mean age of 21.5±1.19 years (Female/Male: 58/48). The students had knowledge about “calcium deficiency”, “vitamin D deficiency” and “osteoporosis”. Students with knowledge were asked where they got this information. “School” was the most common source of information in all three groups. Students had accurate information about the clinical symptoms of calcium and vitamin D deficiency. Many students knew what to do to prevent osteoporosis. Although many students knew the foods rich in calcium and vitamin D, there was a lack of information on the amount of daily necessity. In addition, many students did not know how often to sunbathe for an adequate vitamin D level.
Conclusion: It was observed that students' knowledge and awareness levels about calcium deficiency, vitamin D deficiency and osteoporosis were quite high. However, students need to be informed more about foods rich in calcium and vitamin D; and the duration of sunbathing.
Makale Özeti

6.
Osteoporoz Hastalarında İdrar İnkontinansı Şiddeti, Depresyon ve Anksiyete İlişkisi
The Relationship Between Urinary Incontinence Severity and Depression and Anxiety in Osteoporosis Patients
EJDER BERK, Sema Baykara
Sayfalar 30 - 36
Amaç: Osteoporozlu hastalarda idrar inkontinansı şiddeti ile depresyon, anksiyete ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Olguların dual enerji X-ray absorbsiyometre (DEXA) yöntemiyle lomber vertebra ve femur boyun bölgelerinden yapılan kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçüm sonuçlarına göre, KMY değerleri -1 ile -2,5 SD arasında tespit edilenler Osteopeni (n=39); -2,5 SD ve yüksek değerler Osteoporoz (n=37), KMY değerleri -1 SD’den düşük ve herhangi bir hastalık öyküsü olmayanlar kontrol grubu (n=37) olarak değerlendirildi. Tüm katılımcılara sosyodemografik veri formu, inkontinans şiddet indeksi (İŞİ), yaşam kalitesi ölçeği (SF-36), beck depresyon envanteri (BDE) ve beck anksiyete envanteri (BDE) uygulandı.
Bulgular: Gruplar arasında İŞİ açısından kontrol grubu ile osteoporoz grubu arasında ve osteoporoz grubuyla osteopeni grubu arasında, osteoporozlu grupta yüksek olacak şekilde, anlamlı farklılık vardı. İŞİ skoru arttıkça BDE ve BAE skorları artmakta idi. İŞİ skoru ile yaşam kalitesinin alt ölçekleri arasında ilişki saptanamadı.
Sonuç: Osteoporozlu hastalarda üriner inkontinans (Üİ) sık görülen bir durumdur ve KMY azaldıkça üriner inkontinansı şiddeti artmaktadır. Hem osteoporoz, hem Üİ yüksek oranda depresyon ve anksiyeteye neden olabilmektedir. Osteoporozlu hastalarda Üİ varlığı, şiddeti, depresyon ve anksiyete durumunun sorgulanması, osteoporoz yönetimine katkıda bulunacaktır
Aim: The present study aimed to analyze the correlation between urinary incontinence severity and depression, anxiety and quality of life in osteoporosis patients.
Method: Based on the bone mineral density (BMD) measurements conducted on the lumbar vertebra and femoral neck regions with dual energy X-ray absorbtiometry (DEXA), those with BMD values between -1 and -2.5 SD were considered as osteopenia patients (n = 39) and those with -2.5 SD or higher values were considered as osteoporosis patients (n = 37), and those with BMD values lower than -1 SD and without any disease history were determined as the control group (n = 37). Sociodemographic data form, incontinence severity index (ISI), quality of life scale (SF-36), Beck depression inventory (BDI) and Beck anxiety inventory (BAI) were applied to all participants.
Results: It was determined that there were significant differences between the control group and the osteoporosis group, between the osteoporosis group and the osteopenia group based on ISI scores favoring the osteoporosis group. As the ISI score increased, BDI and BAI scores increased as well. There was no correlation between ISI score and quality of life subscales.
Conclusion: Urinary incontinence (UI) is a common condition among osteoporosis patients and the severity of urinary incontinence increases with a decrease in BMD. Both osteoporosis and UI could lead to high levels of depression and anxiety. The investigation of the presence and severity of urinary incontinence, depression and anxiety in osteoporosis patients would contribute to the management of the disease.
Makale Özeti

VAKA SUNUMU
7.
Elde Tetik Parmak Etyolojisinde Sesamoid Kemiğin Rolü
Role Of Sesamoid Bone In The Etiology Of Trigger Finger In Hand
Ender ERDEN, Sule Sahin Onat, Kürşad Uygunol
Sayfalar 37 - 40
Ultrasonografi kas iskelet sistemi hastalıklarının tanısı ve tedavisi sırasında son yıllarda kullanılan en önemli gelişmedir. Bu olgu sunumunda tetik parmak tanısı alan bir hastada kemik yapıyı görüntülemek için kullandığımız ilk basamak olan radyografik değerlendirmede görülmeyen sesamoid kemiğin ultrasonografik olarak görüntülenmesinden dolayı tanısal süreç tartışılacaktır.
Ultrasonography is the most important development that has been used in recent years during the diagnosis/treatment of musculoskeletal disorders. In this case report the diagnosis process will be discussed due to ultrasonografic imaging of sesamoid bone which is not seen in radyografic evaluation which is the first step we used to image bone struct in a patient who take diagnosis of trigger finger.
Makale Özeti

8.
İsotretinoin tedavisine bağlı gelişen sakroiliitte metil prednizolona dramatik yanıt: olgu sunumu
Dramatic response to methyl prednisolone of sacroiliitis due to isotretinoin theraphy: a case report
Hatice Reşorlu, Sevilay Kılıç, Coskun Zateri
Sayfalar 41 - 44
Akne vulgaris, derideki pilosebase folikülleri etkileyen bir bozukluktur. Şiddetli akne tedavisinde izotretioninin; artrit, myalji, hiperostoz, sakroiliit gibi kas iskelet sistemi yan etkileri olabilir. Nadiren görülen sakroiliit, izotretinoinin kesilmesi ile genellikle düzelir. Bu makalede izotretinoin kullanımı sonucu bilateral ve yaygın sakroiliit gelişen 19 yaşında hasta sunulmuştur. Hastada nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar kullanılmasına rağmen gerilemeyen sakroiliit, metil prednisolon tedavisine dramatik yanıt vermiştir.
Acne vulgaris is a disorder of pilosebaceous follicles in the skin. Isotretinoin is used in the treatment of severe acne. It has side effects such as arthritis, myalgia, hyperostosis, sacroiliitis in the musculoskeletal system. Rarely seen sacroiliitis is usually recover by discontinuation of isotretinoin. In this article, it was reported that a 19-year-old patient with bilateral and widespread sacroiliitis due to isotretionin use. Although nonsteroidal antiinflammatory drugs were used, sacroiliitis did not regress.A dramatic response to methylprednisolone treatment was obtained.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
9.
Boyun Ağrısı ve Tetraparezi ile Prezente olan Multiple Myelom Olgusu
A Case of Multiple Myeloma Presenting with Neck Pain and Tetraparesis
Okan Balcancı, Halil İbrahim Bekdemir, Ayhan Kul
Sayfalar 45 - 46
86 yaşında bayan hasta, bir haftadır devam eden boyun ağrısı, kol ve bacaklarda güçsüzlük şikayeti ile kliniğimize başvurdu. İstirahat ile azalmayan ve medikal tedaviye yanıt vermeyen ağrısı mevcuttu. Yaygın 4/5 kas gücüne sahip olan hastanın her iki tarafında C4-C5 seviyesinde dermatomal hipoestezi vardı. Direkt grafisinde C5 vertebrada litik lezyon olan hastadan servikal manyetik rezonans görüntüleme istendi. Manyetik rezonans görüntülemede C5 vertebra seviyesinde medulla spinalise bası yapan epidural bölgede litik görünümlü kitle izlendi. Kan ve idrar protein elektroforezinde monoklonal immuglobulin G artışı ve diğer immunglobulinlerin azaldığı saptandı. Bence Jones proteini idrarda pozitifti. Kemik iliği aspirasyonu% 45 plazma hücresinden oluşuyordu. Üçlü kemoterapi kombinasyonu ve zoledronik asit tedavisi alan hasta tedaviye olumlu cevap verdi. Ağrısı azalan ve genel durumu iyi olan hasta kliniğimiz tarafından normal fizik muayene ile takiplerine devam etmektedir. Tedaviye dirençli boyun, sırt ve bel ağrısında, omurganın primer tümörleri ve metastatik tutulumları da akla gelmelidir. Servikal bölge ağrılarında multipl miyelom nadir olsa da ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır.
86-year-old female patient referred to our clinic with a complaint of neck pain and weakness in arms and legs that had been going on for a week. Her pain did not decrease with rest and did not respond to medical therapy.The patient who had diffuse 4/5 muscle strength had dermatomal hypoesthesia C4-C5 at both sides.Cervical magnetic resonance imaging was requested for advanced examination of the patient whose direct graphy showed lytic lesion at C5. Magnetic resonance imaging revealed a lytic mass at the epidural region compressing the medulla spinalis at the level of C5 vertebra. In protein electrophoresis blood and urine analysis, monoclonal IgG was found to increase, while other immunoglobulins were found to decrease. Bence Jones protein was positive in the urine. Bone marrow aspiration consisted of 45% plasma cells. The patient who received triple chemotherapy combination and zoledronic acid therapy responded positively to the therapy. The patient is being followed by our clinic and she is continuing her follow-ups with a good general medical condition, decreased pain and normal physical examination. In neck, back and low-back pain resistant to treatment, primary tumours of the spine and tumour cases which affect the spine as a result of metastasis should be kept in mind.although multiple myeloma is rare, it should be considered in the definitive diagnosis of pain resulting from cervical area.
Makale Özeti