Volume: 14  Issue: 1 - Nisan 2016
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.The Importance of Pharmaceutical Dosage Forms in Administration via Enteral Feeding Tubes
Kutay Demirkan, Aygin Bayraktar Ekincioğlu
Pages 1 - 8
Ağızdan beslenmeyen hastaların kalori gereksinimleri, enteral veya parenteral beslenme ile desteklenmektedir. Gastrointestinal fonksiyon bozukluğu olmayan hastalarda öncelikle enteral beslenme tercih edilmektedir. Enteral beslenme, hastanın yutma eylemini gerçekleştiremediği durumlarda ilaç uygulanması amacıyla da kullanılmaktadır. Fakat beslenme tüpünden ilaç uygulanması karmaşık bir yoldur. Beslenme tüpünde tıkanmayı ve ilaç etkisinde azalmayı önlemek, ilaç toksisite riskini en aza indirebilmek için, ilaç uygulanması sırasında uygun tekniklerin kullanılması gerekmektedir. Ağızdan ilaç alamayan hastalarda, alternatif uygulama yolları olarak ilacın intravenöz, intramusküler, subkütan, inhale, transdermal, rektal yollar ve dil altı tabletler gibi farklı dozaj şekilleri mevcut olduğunda uygulamada öncelikle tercih edilmektedir. Alternatif uygulama yollarının elverişli olmadığı durumlarda, enteral beslenme tüpü ile ilaç uygularken Amerikan Parenteral ve Enteral Beslenme Derneği önerileri, beslenme tüpünün boyutunun etkisi, beslenme tüpünün konumunun etkisi, farmasötik dozaj şeklinin özellikleri ve uygulama yöntemleri göz önüne alınmalıdır. Nütrisyon desteği alan hastalarda ilaç etkileşimi olasılığı ortaya çıkmaktadır. Etkileşimleri önleyebilmek için ilacın mekanizması ve özellikleri konusunda daha detaylı eğitim alan bir eczacının ekipte olması ve mesleki bilgilerinden faydanılması gerekmektedir.
A caloric requirement of patients who do not have an access for feeding through an oral route is supported by enteral or parenteral nutrition. In patients who have suitable gastrointestinal function, enteral feeding is preferred initially. Enteral feeding is also used for administration of medications in patients who cannot swallow. However, an administration of drugs via a feeding tube is complicated; appropriate techniques must be used in order to prevent obstruction of feeding tube and thereby avoid reduction of drug effect and to minimize the risk of toxicity of given pharmaceuticals. In patients who are not able to take medication orally, alternative routes such as intravenous, intramuscular, subcutaneous, inhaled, transdermal, rectal, and sublingual administrations are available and should be preferred at first. According to the American Society for Parenteral and Enteral Nutrition, an effect of a size and the position of the feeding tube, characteristics of pharmaceutical dosage form and methods of administration should be considered when applying medication via enteral tube. The risk of drug interactions arise in patients who have nutritional support. In order to prevent drug interactions, a pharmacist, who has an extensive education and knowledge on drugs, its characteristics and mechanism of action is required for multidisciplinary team in clinical practice.
Abstract

2.Non İnvasive Mechanic Ventilation During The
Murat Ünsel, Perihan Ergin Özcan
Pages 9 - 12
Mekanik ventilatör tedavisi alan hastalarda bu desteğin kesilmesi önemli bir klinik konudur. Son yıllarda weaning ve postekstübasyon solunum yetmezliğinde non invazif mekanik ventilasyon (NİV) uygulamaları artmaktadır. Yapılan çalışmalar özellikle hiperkapnik solunum yetmezliği ile giden kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve diğer kronik solunum yetmezliklerinin ataklarındaki “weaning”de NİV’in faydalı olduğunu, diğer hasta gruplarında etkinlik ve güvenilirliğinin sınırlı olduğunu göstermektedir. NİV, seçilmiş hasta grubunda zamanlamaya ve basınçlara dikkat ederek tecrübeli bir ekip tarafından uygulanmalıdır.
Weaning of patients from mechanical ventilation is clinically important subject aplication of non invasive mechanic ventilation (NIV) is increasing in post extubation respiratory failure. Studies shows that NIV is effective in the weaning of chronic obstructive pulmonary disease, presenting with hypercapneic respiratory failure and in the attacks of other chronic respiratory failure, but efficiacy and reliability in the other patient group is limited. NIV must be applied by the experienced team in teh selected patient group.
Abstract

ORIGINAL RESEARCH
3.In Our Intensive Care Unit the experience of the Checklist Use to Prevent Ventilator Associated Pneumonia
Semiha Solak Grassie, Bircan Kayaaslan, Sümeyra Çetin Gevrek, Dilber Kumral, Cengizhan Emre
Pages 13 - 17
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakım üniteleri ventilatör ilişkili pnömoni gibi ciddi enfeksiyonlar için yüksek riske sahip ünitelerdir. Ventilatör ilişkili pnömoni gelişiminin önlenmesi yoğun bakım ünitelerindeki en önemli enfeksiyon kontrol uygulamalarından biridir. Biz bu çalışmada ventilatör ilişkili pnömoni gelişimini önlemeye yönelik tedbirleri içeren kontrol listesi kullanımının ventilatör ilişkili pnömoni hızlarını azaltmadaki etkisini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Yenimahalle Eğitim ve Araştırma Hastanesi karma yoğun bakım ünitesinde, Ocak 2013 ve Eylül 2013 arasında gerçekleştirildi. İlk üç aylık dönemde rutin enfeksiyon kontrol önlemleri uygulandı. Sonunda hemşirelere ventilatör ilişkili pnömoni önleme paketi ve bu uygulamaların yapılıp yapılmadığına dair kontrol listesinin uygulanması ile ilgili eğitim verildi. İkinci üç aylık dönemde ise her hasta için hastanın hemşiresi tarafından günlük olarak kontrol listesi dolduruldu. Sonraki 3 aylık dönemde ise kontrol listesi uygulaması yapılmadı. Bu dönemlerdeki ventilatör ilişkili pnömoni oranları kaydedildi. Hemşirelere uygulama başlatılmadan önce ve sonra ventilatör ilişkili pnömoni önleme konusunda 20 soruluk test yapıldı.
BULGULAR: Ocak-Mart 2013 arasındaki birinci 3 aylık dönemde ventilatör ilişkili pnömoni hızı % 38.2, ikinci 3 aylık dönemde ventilatör ilişkili pnömoni hızı % 7.4 ve üçüncü 3 aylık dönemde ventilatör ilişkili pnömoni hızı % 3.8 şeklinde bulunmuştur. Ön teste hemşirelerin aldığı ortalama puan 84.5, son testte ise 92.6 olarak bulunmuştur. İkinci testle birinci test arasındaki başarı farkı Wilxocon testi ile (z -3.4, p 0.001) anlamlı olarak bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma sonucunda rutin uygulamada ve hasta popülasyonunda değişiklik olmamasına rağmen ventilatör ilişkili pnömoni gelişmesini önlemek amaçlı kontrol listesi kullanımının müdahale sırasında ve sonrasında ventilatör ilişkili pnömoni hızında belirgin düşme sağladığı görülmüştür. Ayrıca kontrol listesi uygulaması hemşirelerin ventilatör ilişkili pnömoni önleme bilgi düzeylerinde ve el hijeni uyum oranlarında artışa neden olmuştur.
INTRODUCTION: Intensive care units are high risk units for serious infections like ventilator associated pneumonia. Preventing ventilator associated pneumonia is one of the most important infection control practice in Intensive care units. We aimed to investigate the effect of the ventilator associated pneumonia prevention checklist use in decreasing ventilator associated pneumonia rates.
METHODS: This study was performed in Intensive care units at Yenimahalle Teaching and Research Hospital. In the first 3 months, the routine infection control measurements were used. At the end of this term a lecture about using the checklist was given to the nurses. At the second three months, by each patient’s nurse, the checklist was filled. At the last three months term there was no checklist use. The ventilator associated pneumonia rates were registered in all these terms. After and before the intervention term tests about ventilator associated pneumonia prevention with 20 questions were given to the nurses.
RESULTS: Between January to March 2013, at the first 3 months, ventilator associated pneumonia rate was 38.2%. At the second term, it was 7.4%. At the third term, it was 3.8%. At the front test, the nurses got 84.5 point sucsess rate and at the end test, the rate was 92.6. The sucses rate differences between these two tests was statistically meaningful with the Wilxocon test (z-3.4, p0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: At the end of this study, despite any changes in the other routine and patient population, It was seen that there were obvious decrease in ventilator associated pneumonia rates during the intervention term and the term after the intervention. Also the checklist use increased the nurses knowledge level about the ventilator associated pneumonia prevention and hand hygine adherence rate.
Abstract

4.A Rat Model of Acute Respiratory Distress Silymarin' s Antiinflamatory and Antioxidant Effect
Şenay Canikli Adıgüzel, Arash Pirat, Suna Türkoğlu, Nilüfer Bayraktar, Özlem Özen, Müge Kaya
Pages 18 - 27
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda çekal ligasyon-perforasyon yöntemi kullanılarak akut akciğer hasarı gelişimini sağladığımız sıçanlarda silimarin’in antiinflamauar ve antioksidan özelliklerini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Toplam 46 sıçanın kullanıldığı çalışmamızda sham (n=14), kontrol (n=16) ve silimarin (n=16) grupları ve her bir grubun erken ve geç alt grupları vardı. Silimarin grubundaki sıçanlara silimarin, kontrol ve sham grubuna ise salin verildi. Kontrol ve silimarin
grubundaki sıçanlarda çekal ligasyon-perforasyon yöntemi ile sepsise bağlı akciğer hasarı gelişimi sağlandı. Erken gruptaki sıçanlar 12. saatte sonlandırılırken geç gruptakiler takibe alındı. Sıçanların serum ve bronkoalveolar sıvı (BAL) tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), interlökin-1 (IL-1), interlökin-6 (IL-6) seviyeleri, akciğer dokusunda malondialdehit ve glutatyonsülfidril seviyeleri, akciğer dokusunun histopatolojik incelemesi ve yaş/kuru ağırlık oranına bakıldı.
BULGULAR: Çalışmanın sonucunda 72. saatte silimarin grubunda sağkalım oranı %62.5, kontrol grubunda %12.5 bulundu (p=0.0506). Silimarin grubunda kontrol grubuna göre yaş/kuru ağırlık oranı (p=0.019), serum ve BAL TNF-α, IL-1, IL-6 seviyeleri ( her biri için p<0.05) ve histopatolojik skorlama anlamlı olarak daha düşük bulundu (p=0.001). Doku malondialdehit (MDA) seviyesinin kontrol grubundan daha düşük (p=0.011) ve glutatyonsülfidril (GSH) seviyesinin daha yüksek (p=0.001) olduğu tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Silimarin sepsise bağlı akut akciğer hasarı gelişimini önlemede yararlı olmuştur. Bu etkinin antiinflamatuar ve antioksidan özellikleri sayesinde olduğunu düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Silymarin recently has been investigated for use as a cytoprotectant, an anticarcinogen, and a supportive treatment for liver damage from Amanita phalloides poisoning. Silymarin, a polyphenolic flavonoid antioxidant, is known to have anti-inflammatory, hepatoprotective, and anticarcinogenic effects.
METHODS: Forty-six rats were randomized to sham (n=14), control (n=16), silymarin (n=16) groups. ALI was induced with CLP in control and silymarin groups. Animals in silymarin group received silymarin. Serum and bronchoalveolar lavage fluid (BALF) tumor necrosis factor (TNF)-alpha, interleukin (IL)-1beta, and IL-6; lung tissue malondialdehyde (MDA) and glutathione (GSH) levels; lung histopathologic examination; and lung wet-to-dry (w/d) weight ratio measurements were used to compare and evaluate the severity of lung injury between the groups. Survival analyses were also done.
RESULTS: Mortality rates for silymarin and control groups were 37.5% and 87.5%, respectively (log-rank P=0.0506). Compared with the silymarin group, the control group exhibited significantly more severe lung injury, as indicated by higher mean values for serum and BALF TNF-alpha, IL-1beta and IL-6 (P<0.05 for all measurments), total lung histopathologic injury score (P=0.001), w/d (P=0.019) and lung-tissue MDA (P=0.011) levels. Lung tissue GSH levels were significantly higher in silymarin group than control group (P=0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Silymarin reduces the severity of sepsis induced-ALI and may also improve survival in a CLP rat model. These beneficial eSffects of this agent are probably due to its inhibitory effects on inflammatory process and oxidative injury.
Abstract

5.investigation of ventilator associated pneumoniae on intensive care patients
Hakan Tağrıkulu, Dilek Memiş, Mehmet Turan İnal, Nesrin Turan
Pages 28 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Mekanik ventilatör ilişki pnömoni; yoğun bakım ünitelerinde sıklıkla yaşanan ciddi bir enfeksiyondur ve yüksek mortalite ile ilişkilidir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde, 48 saatten fazla mekanik ventilasyon tedavisi uygulanan hastalarda, ventilatörle ilişkili pnömoni gelişme sıklığını, mekanik ventilatörde ve yoğun bakımda kalış süreleri, komplikasyon oluşumu ve mortalite oranlarını araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 220 hasta dahil edildi. Hastaların yoğun bakıma alındığı andaki
demografik verileri (yaş, cinsiyet, boy, kilo, vücut kitle indeksi), yoğun bakım yatış endikasyonları, sistemik hastalıkları kayıt edildi. Klinik Pulmoner Enfeksiyon Skoru kullanılarak ventilator ilişkili pnömoni tanısı kondu. Hastaların antibiyotik kullanımları, yoğun bakım ünitesinde yatış süresi, mekanik ventilasyonda kalış süresi ve prognozları kayıt edildi.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 220 hastanın % 51,36 (n=113)’sında ventilatör ile ilişkili pnömoni geliştiği tespit edildi. Klinik Pulmoner Enfeksiyon skoru ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişen hastalarda 8,04±1,03 olarak bulunurken, ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişmeyen grupta 1,75±1,88 olarak bulundu (p=0,001). Ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişen grupta daha yüksek yaş (58±12,79 yıl ile 51,37±15,87 yıl, p=0,001) saptanırken, hipertansiyon ve diyabetes mellitusun daha fazla olduğu görüldü (p=0,001). Enteral beslenen hastalarda ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişimi, parenteral beslenen hastalara göre daha yüksek bulundu (enteral: % 36,4 ile % 25,5 p=0,006; parenteral: % 19,1 ile % 25 p=0,042). Ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişen hastalar ile gelişmeyen hastalar karşılaştırıldığında yoğun bakımda kalış süresi (12,38±5,81 gün ile 10,79±5,91 gün, p=0,045), mekanik ventilatörde kalış süresi (9,67±4,84 gün ile 6,7±3,87 gün, p=0,001) ve mortalite oranları (% 24,5 ile % 15,5 p=0,019) ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişen grupta daha yüksek olarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: ventilatör ile ilişkili pnömoni; mekanik ventilatörde kalış süresini, yoğun bakımda kalış süresini, antibiyotik kullanımını ve mortaliteyi artırmaktadır.
INTRODUCTION: Mechanical ventilator associated pneumonia is a serious infection occurred frequently in intensive care units and associated with high mortality. In this study we aimed to investigate the incidence of ventilator associated pneumonia, the duration of mechanical ventilation, length of intensive care unit stay, complication occurrence and mortality rates on patients undergoing mechanical ventilation for more than 48 hours.
METHODS: 220 patients were included into the study. Demographic data at the time of the admission to intensive care unit (age, sex, height, weight, body mass index), intensive care admission diagnosis and systemic diseases were all recorded. The clinical pulmonary infection score was used for ventilator associated pneumonia diagnosis. Antibiotic usage, duration of stay, duration of mechanical ventilation stay and mortality were all recorded.
RESULTS: 51,36% (n=113) of the 220 patients were diagnosed as ventilator-associated pneumonia. Clinical pulmonary infection score was found as 8,04 ± 1,03 in patients with ventilator-associated pneumonia and 1,75 ± 1,88 in non- ventilator-associated pneumonia patients (p= 0,001). Ventilator-associated pneumonia was higher in high age group (58 ± 12,79 years and 51,37±15,87 years, p= 0,001). Also hypertension and diabetes mellitus were observed more frequently. Development of enteral nutrition in patients with ventilator-associated pneumonia were significantly higher than those of parenterally fed patients (enteral: by 36,4% and 25,5% p = 0,006; parenteral: 25% and 19,1%, p= 0,042). The length of stay (12,38 ± 5,81 and 10,79 ± 5,91 days days, p= 0,045), duration of mechanical ventilation (9,67 ± 4,84 days and 6,7 ± 3,87 days, p = 0,001) and mortality rates (24,5% and 15,5% p = 0,019) were significantly higher in the ventilator-associated pneumonia group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: ventilator-associated pneumonia increases the duration of mechanical ventilation, length of ICU stay, antibiotic usage and mortality.
Abstract

CASE REPORTS
6.Neurological Recovery After Amantadine Treatment In A Patient With Septic Arthritis: A Case Report
Zehra Baykal Tutal, Esra Özayar, İrfan Kenan, Münire Babayiğit, Mehmet Şirin Gökhaner, Eyüp Horasanlı
Pages 39 - 42
Bu olgu sunumunda septik artrit nedeniyle takip ettiğimiz ve bilinç bozukluğu gelişen bir hastanın amantadin sülfat tedavisine yanıtını sunmayı amaçladık. 67 yaşında erkek hasta diz protezi revizyonu ameliyatı sonrası yüksek ateş, lökositoz, hipotansiyon ve organ yetmezliği bulguları nedeniyle sepsis tanısıyla yoğun bakım ünitesine kabul edildi. Hasta bilinci kapanması üzerine entübe edilerek mekanik ventilatör desteğine alındı. Kemik absesi saptanan ve kültür üremelerine göre penisilin antibiyotik tedavisi verilen hastanın takibinde özellikle sağ üst ektremitede tonik-klonik nöbeti oldu. Çekilen kranial BT normal olarak değerlendirildi. Antibiyotik tedavisi altında septik tablosu düzelen hastanın bilinç bozukluğu ve nöbetleri devam etti. Radyolojik incelemeleri normal sınırlarda saptanan hasta sepsis zemininde nörolojik fonksiyon bozukluğu olarak tanı aldı. Nöroloji tarafından amantadin sülfat 200 mg infüzyon şeklinde başlandı ve 6. günden itibaren bilinç durumu olumlu yönde değişen hastanın bilinci 10. günde normal sınırlara geldi. Yoğun bakıma yatışının 57. gününde servise taburcu edildi. Amantadin tedavisi koma hastalarında nörolojik iyileşmeyi hızlandırdığını ve rehabilitasyon sürecinde etkili olduğu kanısındayız.
In this case report we present a patient with septic arthritis who had nervous system supression that responded to amantadine sulfate treatment. 67 years aged male patient who had high fever, leucocytosis, hypotension and generalized organ failure findings after knee prosthesis revision surgery was accepted to intensive care unit. Patient was intubated and connected to mechanical ventilation as he lost conciousness during noninvasive mechanical ventilation. In follow-up he was diagnosed with bone abscess and was started penicilin accoring to culture results. Despite of clinical and laboratory resolving of sepsis finding patient had tonic clonic seizures with normal cranial computirezed tomography findings and he was diagnosed as organic neurological dysfunction that developed secondary to sepsis. Amantadine sulfate 200 mg/day was initiated after neurology department concultation. Neurological supression and seizures started to improve after 6th days and completely resolved after the 10th day of treatmenty. Patient was discharged from intensive care unit after resolution of septic clinic after 57 days. As a result we believe that amantadine is an efficent agent in treatment of neurological patients with coma and significantly decrease rehabilitation duration.
Abstract

7.Invasive Pulmonary Aspergillosis In The Intensive Care Unit: A Case Report
Mehmet Akif Yazar, Ayuna Kuzucuoğlu, Mehmet Barış Açıkgöz
Pages 43 - 46
Giriş: İnvaziv Pulmoner aspergilloz (İPA) yoğun bakım ünitelerinde nadir görülen bir infeksiyondur. Bu olguda Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) nedeniyle yoğun bakım ünite (YBÜ)’mizde takip edilen bir hastada karşılaşılan Pulmoner Aspergillozis vakasını tartışmayı amaçladık.
Olgu: KOAH tanısı olan 58 yaşındaki hasta, YBÜ’mize solunum yetmezliği nedeniyle yatırıldı. Hastanın öyküsünde KOAH dışında ek bir hastalığı yoktu. Radyolojik incelemelerinde direk akciğer grafisinde bilateral yaygın infiltratlar, toraks tomografisinde yaygın infiltratif görünüm mevcuttu. Alınan bronkoalveolar lavaj kültüründe Aspergillus üredi ve tedaviye Kaspofungin eklendi. Tedavisinin 12. gününde kontrol radyolojik görüntüleme sonuçlarının düzeldiği ve kontrol amaçlı kültürlerinde üreme olmadığı gözlendi.
Tartışma: Fungal infeksiyonlar, son yıllarda immunsuprese olmayan ve yoğun bakımda yatan, kritik hastalarda giderek artan oranda infeksiyon etkeni olarak saptanmaya başlamıştır. İPA olgularında malign hastalıklar ve immunsupresif sitostatik tedaviler dışında; diyabet, malnutrisyon, steroid kullanımı, üremi, karaciğer sirozu ve KOAH gibi altta yatan hastalıklar risk oluşturabilir. Bizim hastamızın KOAH dışında ek bir hastalık olmayıp, uzun süreli steroid kullanımı öyküsü mevcuttu. Yoğun bakım hastalarında kortikosteroid tedavisi, oldukça sık olarak kullanılmaktadır. Kronik akciğer hastalığı olan hastalarda, düşük dozda ve kısa süreli de olsa, steroid tedavisi İPA açısından risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bu hasta grubunda belirti ve bulgular atipik olduğundan İPA tanısını erken dönemde koyabilmek oldukça zordur. Hastamızın erken dönemde alınan trakeal aspirat kültüründe aspergillus üremesi, hastalığın tedavisine erken başlanmasını sağlamıştır.
Sonuç: Geniş çaplı çalışmalar olmamakla birlikte, başka ek hastalığı bulunmayan, YBÜ’lerine KOAH alevlenmesi ile yatırılan ve steroid tedavisi alan hastalarda da İPA gelişebileceği akılda tutulmalıdır.
Introduction: Invasive pulmonary aspergillosis (IPA) is an infection rarely seen in intensive care units (ICU).We aimed to discuss the case of IPA found in a patient followed up in our ICU due to chronic obstructive pulmonary disease (COPD).
Fact: A 58-year old patient diagnosed with COPD has been admitted to our ICU due to respiratory failure. There was not any other disease except from COPD.In his radiological imaging there were diffuse bilateral infiltrates in the chest X-ray and diffuse infiltration in the thorax tomography.Aspergillus spp was isolated in the bronchoalveolar lavage sample from patient and caspofungin was added to the treatment.On the 12th day of treatment, it was observed that the results of the control radiological imaging became normal and there was no isolation in the control cultures.
Discussion: In recent years,fungal infections have been determined at an increasing rate in the patients who are not immunosuppressed and hospitalized in ICU.In the IPA cases,it has been shown that such underlying causes as diabet,malnutrition,the use of steroid,uremia, cirrhosis and COPD may create risk.Our patient did not have other disease except from COPD and there was a story of prolonged using of steroid.The steroids is quite frequently used in the ICUs.In the patients with chronic pulmonary diseases,even if it is low dose and short-term,the treatment of steroid is accepted as a risk factor in terms of IPA.Because signs and symptoms are atypical in this group of patients,it is rather difficult to diagnose IPA in the short term.The isolation of aspergillus in the our patient’s tracheal aspirate taken earlier enabled us to start the treatment early.
Result: Although there are not comprehensive studies, it should be kept in mind that İPA may develop in the patients who is using long-term steroid, is admitted to the ICUs due to COPD exacerbations without any other disease.
Abstract