Cilt: 33  Sayı: 3 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Sezaryen Operasyonlarında Bupivakain Sıcaklık Farkının Spinal Blok Karakteristiklerine Ve Titremeye Olan Etkilerinin Karşılaştırılması
Comparison Of The Effects Of Bupivacaine Temperature Difference On Spinal Block Characteristics And Shivering In Cesarean Section Operation
Pınar Karaca Baysal, Birzat Emre Gölboyu, Mürsel Ekinci, Murat Aksun, Ali Ahıskalıoğlu, Kenan Murat, Özgür Baysal
doi: 10.5222/otd.2017.1110  Sayfalar 125 - 129
GİRİŞ ve AMAÇ: Spinal anestezi uygulamalarında kullanılan lokal anestezik ajanların sıcaklık ve dansitelerindeki değişim ile bu ilaçların beyin omurilik sıvısında yayılımları arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Spinal anestezi sonrasında görülen titreme, hastaları oldukça rahatsız eden etiyolojisi tam olarak anlaşılamamış bir durumdur. Bu çalışmada spinal anestezide kullanılan 23 Cº de oda sıcaklığında saklanan bupivakain ile 4 Cº de saklanan bupivakainin spinal blok karakteristiklerine ve titremeye olan etkilerinin karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Elektif sezaryen operasyonu geçirecek 80 hasta rastgele iki gruba ayrıldı. Grup 1’deki hastalara 23 Cº de oda sıcaklığında saklanan 10 mg bupivakain; Grup 2’deki hastalara 4 Cº de saklanan 10 mg bupivakain ile spinal anestezi uygulandı. Hastaların demografik verileri, operasyon süreleri, operasyon sırasındaki kanama miktarları kayıt edildi. Spinal anesteziden maksimum duyusal bloğun oluştuğu dermatom sahasına kadar geçen süre ile spinal anestezi sonrası ilk on dakikada her dakika, daha sonra beş dakikada bir olmak üzere hastaların duyusal blok seviyesi, kan basıncı, vücut sıcaklığı, bulantı ve titreme insidansı kaydedildi.
BULGULAR: Her iki grupta demografik veriler, operasyon süreleri, operasyon sırasındaki kanama miktarı açısından anlamlı fark görülmedi. Buna ek olarak spinal anestezi duyusal blok karakteristikleri ve hemodinamik değişikler arasında fark görülmedi. Titreme görülme insidansı soğuk bupivakain grubunda daha yüksek bulundu(p=0,034).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Spinal anestezide 4ºC’de bupivakain uygulamaların titreme insidansını arttırdığından dolayı, klinik pratikte kullanılmasının iyi bir alternatif olmadığını düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Different density and temperature of local anesthetics during induction of spinal anesthesia are shown to be close relationship in determining its spread in the cerebrospinal fluid. Shivering associated with neuraxial anesthesia is a common problem that is uncomfortable for patients; it is of unknown ethnology and has no definite treatment. The purpose of this study was to compare the effects of warm intrathecal bupivacaine stored at 23°C and cold intrathecal bupivacaine stored at 4°C on shivering during delivery under spinal anesthesia.
METHODS: The study comprised eighty parturient women for whom elective cesarean delivery was planned and we divided these patient randomly into two groups. The Group 1 were injected 10 mg of bupivacaine 0.5% stored at room temperature 23°C intrathecally, and the Group 2 were injected 10 mg bupivacaine 0.5% stored at 4°C. The demographic data of patients, operation time, bleeding during the operation were recorded. The sensory block level, blood pressure, core temperature, and shivering intensity were recorded by evaluations at 1 minute for first 10 minute, then every 5 minute for 35 minute and, finally, every 10 minutes.
RESULTS: There was no significantly relationship between the two groups in terms of demographic data of patients, operation time, bleeding during the operation. In addition, when we compared with two groups in the amount of sensory block characteristic and hemodynamic changes we could not find any difference. The incidence of shivering increased in the 4 Cº group (p=0.034).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Because of increasing of shivering incidence we do not recommend 4ºC bupivacaine as a safe and beneficial alternative in clinical practice.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Paritenin ileri anne yaşı gebeliklerinde obstetrik sonuçlara etkisi
Effect of parity on obstetric outcomes in advanced maternal age pregnancies
Berna Aslan Çetin, Nadiye Köroğlu, Pınar Yalçın Bahat, Aysu Akça, Sibel Barut
doi: 10.5222/otd.2017.1111  Sayfalar 130 - 133
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı çok ileri anne yaşında paritenin maternal ve perinatal sonuçlara etkisinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doğum yapan 16.294 hastanın kayıtları yaşa göre retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmaya 24 gebelik haftasının üzerindeki gebelikler dahil edilmiştir. 40 yaş üzerindeki gebelikler nullipar ve multipar alt gruplarına ayrılmıştır. Alt gruplar maternal ve perinatal sonuçlar yönünden karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: 40 yaş üstü nullipar gebeliklerde preeklampsi, gestasyonel diyabet, postparum kanama gibi maternal komplikasyonlar ve preterm doğum, erken membran rüptürü, intrauterin gelişme geriliği, plasenta previa, dekolman plasenta ve artmış sezaryen oranı gibi perinatal komplikasyonlar 40 yaş üstü multipar gebeliklere göre daha sık saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Maternal yaşın 40’ın üzerinde olduğu gebelikler artmış olumsuz maternal ve perinatal sonuçlarla ilişkilidir ve bu riskler nullipar alt grupta daha da belirgindir.
INTRODUCTION: The aim of this retrospective study was to evaluate parity’s impact on the maternal and perinatal outcomes in very advanced maternal age.
METHODS: 16.294 patients charts who gave birth between January 2015 and January 2016 in İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Research Hospital were retrospectively evaluated according to age. Pregnancies greater than 24 weeks of gestation were included. Women ≥40 years old at the time of delivery were divided into nulliparous and multiparous subgroups. Maternal and perinatal outcomes are compared between the subgroups according to the parity.
RESULTS: Nulliparous women≥40 years old at the time of delivery have more maternal complications such preeclemsia, gestational diabetes, postpartum hemorrhage, and perinatal complications such as preterm delivery, premature rupture of membranes, inutero growth retardation, plasenta previa, ablatio placenta and increased cesarean section rates than multiparous women≥40 years old.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Pregnancies of maternal age ≥40 years are associated with adverse maternal and perinatal outcomes and these risks are more evident in nulliparous subgroup.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Kahramanmaraş Popülasyonunda Geniş Bir Kitle Taraması Yapılarak Lumbosakral Transizyonel Vertebra Prevalans Değerlendirilmesi
Prevalance evaluation of lumbosacral transitional vertebrae in kahramanmaras population by large-scale screening
Volkan Kılınçoğlu
doi: 10.5222/otd.2017.1091  Sayfalar 134 - 138
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Kahramanmaraş bölgesinde geniş bir kitle taraması yapılarak lumbosakral transizyonel vertebra (LSTV) prevalansını saptamaktır. Retrospektif bir kohort çalışmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: En son kostanın vertebra ile yaptığı eklemleşme, sakral kanatlar ve lomber vertebra transvers proseslerin net olarak göründüğü 4117 batın grafisi retrospektif olarak değerlendirildi. Bu parametrelere uymayan grafiler ve daha önce lumbosakral cerrahi geçirmiş hastalar ekarte edilerek 3996 grafi değerlendirmeye alındı. Transizyonel vertebranın tanımlanmasında Castellvi sınıflama sistemi kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmada LSTV prevalansı %12.9 olarak bulundu. Sırasıyla sakralizasyon ve lumbarizasyon prevalansı %9.1 ve %3.8 olarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: LSTV yaygın konjenital bir anomalidir. Bu çalışmada bu doğumsal anomalinin sıklığı ortaya konulmuştur ve spinal cerrahide hata riskini azaltmak için tüm klinisyenlerin bu sık görülen anomalinin farkında olmaları gerekmektedir. Bizim bulunduğumuz bölge popülasyonunda yaptığımız prevalans çalışmamız, bu farkındalığın artması için fayda sağlayacaktır.
INTRODUCTION: Aim of this study was to determine lumbosacral transitional vertebrae (LSTV) prevalance in kahramanmaras region by performing large-scle screening. It is a retrospective cohort study.
METHODS: 4117 abdominal radiographies on which articulation of last rib with vertebrae, sacral wings and transverse processes of lumbar vertebrae are clearly seen were retrospectively evaluated. 121 radiographies on which exact evaluation could not have been made and patients who had previously undergone lumbosacral surgery were excluded from the study and 3996 radiographies were included. Castellvi classification were used for definition of transitional vertebrae.
RESULTS: LSVT prevalance were determined as %12.9. Sacralization and lumbarization prevalence were %9.1 and %3.8 respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: LSTV is a common congenital anomaly. Our study determined prevalance of this congenital anomaly. All clinicians should be aware of this common anomaly to decrease complication risk in spine surgery. Our study performed in our area’s population will help increase this awareness.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Dudak kanserlerine klinik yaklaşımımız, cerrahi ve rekonstrüksiyon prensipleri
Our clinical approach to lip cancer; surgery and reconstruction principles
Arzu Karaman Koç, Harun Acıpayam, Hasan Emre Koçak, Wesam Mohammad Alakhras, Yakup Yegin, Fatma Tülin Kayhan
doi: 10.5222/otd.2017.1112  Sayfalar 139 - 143
GİRİŞ ve AMAÇ: Dudak kanserleri oral kavite’nin en sık görülen kanseri olup, oral kavite kanserlerinin %25-30’unu oluşturur ve kutanöz kanserlerden sonra baş boyun bölgesinde en sık görülen ikinci kanserlerdir. Bu çalışmanın amacı; dudak kanserli olgularımızda uygulanan cerrahi tedavi prosedürleri, fonksiyonel ve kozmetik sonuçlar, tedavi başarısı ve takiplerde karşılaşabileceğimiz zorlukları güncel ve ilgili literatür eşliğinde tartışmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif klinik çalışma
BULGULAR: Çalışmaya 20 hasta dahil edildi. 7 hasta evre 1 (T1N0M0), 6 hasta evre2 (T2N0M0), 7 hasta evre3 ( 1 hasta;T1N1M0, 6 hasta; T2N1M0) idi. Bütün hastalara primer cerrahinin yanında boyun diseksiyonu da yapılmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: N0 boyunlara profilaktik boyun diseksiyonu yapılmıştır. T1 tümörlerde 5 yıllık hastalıksız sağkalım %100 olarak bulunmuştur. Oluşan defekt rejyonel flepler ile rekonstrukte edilmiştir. Kozmetik ve fonksiyonel olarak başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
INTRODUCTION: Lip cancers, the most common cancer of the oral cavity, constitute 25-30% of oral cavity cancers are the second most common cancer in the head and neck area after cutaneous cancers. The purpose of this work is to evaluate lip surgery procedures in our cancer patients, functional and cosmetic results, treatment success and difficulties we may encounter and to discussions with current and relevant literature.
METHODS: A retrospective clinical study
RESULTS: 20 patients were included in the study. 7 patients were at stage 1 (T1N0M0), 6 patients were at stage 2 (T2N0M0) and 7 patients were at stage 3 (1 patient; T1N1M0, 6 patients, T2N1M0), respectively. All the patients underwent primary surgery in addition to neck dissection.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Prophylactic neck dissection is performed in all patients without lymph node metastasis. 5-year disease-free survival rate was 100% in patients with T1 tumor. The skin defects were reconstructed with appropriate regional flaps. Cosmetic and functionally successful results were obtained.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Palpasyon ile yapılan akromiyoklaviküler eklem enjeksiyonunun kontrast madde ve floroskopi ile doğruluk oranının tespiti: Kadavra çalışması
Determination of the accuracy ratio of palpation-guided acromioclavicular joint injection with contrast medium and fluoroscopy: A cadaver study
Yunus İmren, Süleyman Semih Dedeoğlu, Ali Tufan Pehlivan, Ali Çağrı Tekin, Cüneyt Mirzanlı, Cem Zeki Esenyel
doi: 10.5222/otd.2017.1096  Sayfalar 144 - 148
GİRİŞ ve AMAÇ: Eklem içi enjeksiyonlar, kas iskelet sisteminin akut yaralanmalarında veya kronik durumlarda ağrıyı gidermede sık kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. Bu çalışmanın amacı palpasyon ile kontrast madde verilerek yapılan akromiyoklavikuler (AK) eklem enjeksiyonlarının floroskopi kontrolüyle doğruluk oranının tespit edilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kadavra çalışması İstanbul Adli Tıp Kurumu Etik Kurulu onayı ile gerçekleştirilmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda insan kadavraları enjeksiyon öncesi floroskopi ile değerlendirilmiş ve AK eklemde artrozu olmayan 21 kadavranın 42 AK eklemi çalışmaya dahil edilmiştir. Enjeksiyonların tamamı omuz alanında deneyimli bir ortopedist tarafından palpasyon tekniğiyle yapılmıştır. Enjeksiyonların doğruluk oranı her iki planda elde edilen floroskopik görüntülerle değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Yaş ortalaması 41 olan (aralık: 29-48 yaş) 11 erkek ve 10 kadının her iki omzuna kontrast madde ile yapılan toplam 42 AK eklem enjeksiyonu çalışmaya dahil edilmiştir. Yalnızca 17 enjeksiyonun AK eklemin içinde olduğu floroskopi ile doğrulanmıştır (10’u sağ, 7’si sol; doğruluk oranı: %40,4). Doğru olan ve doğru olmayan enjeksiyonlar arasında ortalama yaş (sırasıyla 41 ve 42 yaş, p=0.58), erkek/kadın oranı (p=0.73) ve enjeksiyon yeri açısından anlamlı fark bulunmamıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Palpasyon ile körlemesine yapılan AK eklem enjeksiyonunun doğruluk oranı eklem patolojisi yokluğunda bile düşük bulunmuştur. Klinik uygulamada AK eklem enjeksiyonunun bir görüntüleme yöntemiyle birlikte yapılması, enjeksiyonun doğruluk oranını artırmaya yardımcı olabilir.
INTRODUCTION: Intra-articular injections are one of the commonly used treatment modalities for acute injuries or pain relief in chronic conditions of the musculoskeletal system. The aim of this study was to evaluate the accuracy rate of acromioclavicular (AC) joint injections made with palpation and contrast agent by floroscopy.
METHODS: This cadaver study was carried out with the approval of Istanbul Forensic Medicine Institution Ethics Committee. Human cadavers were assessed by pre-injection fluoroscopy at Istanbul Forensic Medicine Institute and forty-two AC joints of 21 cadavers without arthrosis were included in the study. All of the injections were made by palpation technique by an experienced orthopedist in the shoulder area. The accuracy of injections was assessed with fluoroscopic images obtained from both planes.
RESULTS: A total of 42 AC joint injections with contrast material of 11 male and 10 female patients with a mean age of 41 (range: 29-48 years) on both shoulders were included in the study. Only 17 injections were within the AC joint confirmed by fluoroscopy (10 right, 7 left, accuracy: 40,4%). There was no significant difference in the mean age (41 and 42 years, p = 0.58), male / female ratio (p = 0.73) and injection site between correct and incorrect injections.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The accuracy rate of palpation-guided AC joint injection was found to be low even in the absence of joint pathology. In clinical practice, performing AC joint injection together with an imaging modality may help to increase the accuracy of the injection.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Timik Epitelyal Tümörlerde Prognostik Faktörler ve Radyoterapinin Yeri: Tek Merkez Deneyimi
Prognostic Factors and Radiotherapy in Thymic Epithelial Tumors: A single institutional experience
Öztun Temelli, Kemal Ekici, Ersoy Kekilli
doi: 10.5222/otd.2017.1113  Sayfalar 149 - 154
GİRİŞ ve AMAÇ: Timik pitelyal tümörler (TET) nadir görülür ve tüm kanserlerin yaklaşık %0,2-1,5 ‘ini oluşturur. Bu çalışmanın amacı radyoterapi uygulamış olduğumuz timik epitelyal tümörlü hastaların lokal kontrol ve sağkalımlarını ve bunlara etki eden faktörleri incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2004- 2015 tarihleri arasında TET tanısı ile Radyoterapi (RT) uyguladığımız 18 olgunun klinik özellikleri Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) histolojik sınıflaması ve Masoaka evreleme sistemi ile korelasyonu retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Olgularımızın erkek/kadın oranı 10/8’ dir. Ortanca yaş 49 (18-76) idi. Hastaların 15 tanesi timoma ve 3 tanesi timik karsinom şeklinde idi. Olgular Masaoka evrelemesine göre Evre I %5,6 (n=1), Evre II %50 (n=9), Evre III %16,7 (n=3) ve Evre IV %27,7 (n=5) şeklinde dağılmıştır. Ortalama genel sağkalım (GSK) ve hastalıksız sağkalım (HSK) tüm olgular için 88 ay (5-180 ) ve 70 ay (5-131 ) oldu. Beş yıllık GSK ve HSK sırasıyla % 45 ve %50 oldu. Masaoka evre I-II ve III-IV için sırasıyla; GSK, 99 ay ve 82 ay (p=0.708); HSK, 96 ay ve 96 ay (p=0.564) bulundu. Beş yıllık GSK evre I-II de %50 ve evre III-IV ‘de %40 olarak tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Timik epitelyal tümörlerde cerrahi, tedavinin esasını teşkil eder. Adjuvan RT yüksek risk grubunda lokal kontrolü artırmada etkili, düşük toksisiteye sahip bir tedavi şeklidir
INTRODUCTION: Thymic epithelial tumors (TETs) are relatively rare tumors and represent about 0.2–1.5% of all malignancies. Aim of our study is to retrospectively evaluate the local control and survival and the factors affecting them in patients who received radiotherapy.
METHODS: We retrospectively analysed clinical features of TET and the correlation of World Health Organisation (WHO) histologic classification and Masaoka staging system with radiotherapy modalities in 18 patients from 2004 to 2015
RESULTS: Our patients male/female ratio was 10/8. Median age was 49 (range: 18 -76). Fifteen patients were thymoma and 3 patients were thymic carcinoma. According to Masaoka staging; Stage I %5,6 (n=1), Stage II %50 (n=9), Stage III %16,7 (n=3) ve Stage IV %27,7 (n=5) patients were disperded. Overall survival (OS) and disease free survival (DFS) were 88 months (5-180) and 70 months (5-131) respectively in all cases. Five years OS and DFS were %45 and %50. For Masaoka stage I-II and III-IV; OS was 99 months and 82 months (p=0.708); DFS was 96 months and 96 months (p=0.564) was found respectively. Five years OS was %50 for stage I-II and%40 for stage III-IV.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Surgical resection is the mainstay treatment of thymomas. Adjuvant radiotherapy achieved good local control and showed an acceptable toxicity profile in patients with high-risk thymoma
Makale Özeti | Tam Metin PDF

DERLEME
7.
Derleme: Rotator Manşet Cerrahisinde Komplikasyonlar
Review: Complications of Rotator Cuff Surgery
Haluk Çelik, Mustafa Faik Seçkin, Şenol Akman
doi: 10.5222/otd.2017.1114  Sayfalar 155 - 163
Rotator manşet onarımı artroskopik, mini-açık ve açık girişimler ile yapılabilen yaygın bir uygulamadır. Düşük morbidite beklenen bu uygulamalarda cerrahi sırasında ya da postoperatif dönemde önemli komplikasyonlar ile karşılaşılabilinmektedir. Dikkatli hasta seçimi, oluşabilecek komplikasyonların bilinmesi ve tedavisi ile başarılı sonuçlar alınabilir.Bu derlemede rotator manşet cerrahisi sırasında ya da takiplerde karşılaşılması muhtemel komplikasyonlar tartışılmıştır.
Rotator cuff repair is a common procedure performed via arthroscopic, mini-open and open techniques. While this surgery is considered to be of low morbidity, several potential complications can arise either intraoperatively or during the postoperative time period. When patients are selected carefully and complications treated appropriately, successful outcomes can be obtained.In this review the complications with rotator cuff surgery have been discussed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
8.
Ürotelyal mesane kanseri ameliyatı sonrası insidental olarak saptanan endometrial kanser olgusu
A case of incidentally detected endometrial cancer after surgery of urothelial cell bladder carcinoma
Vedat Uğurel, İsmail Bıyık, Mehmet Musa Aslan
doi: 10.5222/otd.2017.1115  Sayfalar 164 - 165
Mesane kanseri üriner sistemin en sık görülen kanseridir. Urotelyal kanser baskın olan histolojik tiptir. Genellikle sporadik olarak görülür. Ancak diğer sistem maligniteleri ile birlikte görülebilir. Yüksek dereceli mesane kanseri ile eş zamanlı bulunan endometrium kanseri olgusunu sunmak istedik.
62 yaşındaki olguya mesane kanser nedeniyle radikal sistektomi, total abdominal histerektomi ve bilateral ooferektomi operasyonu uygulandı. Histopatolojik incelemede mesane, serviks dış kısmı, myometrium, sağ over, sağ tuba ve sağ pelvik duvarda yüksek dereceli invaziv urotelyal kanseri olduğu görüldü. Bununla birlikte endometriumda, yarıdan azını tutmuş olan grade 1 endometrioid tip adenokanser olduğu görüldü.
Endometrium kanseri, mesane kanseri ile eş zamanlı olarak görülebilir. Hekimlerin mesane kanseri olgularında metastaz ve endometrium kanseri gibi ikinci sekonder maligniteler açısından dikkatli olmaları gerektiğini düşünmekteyiz.
Bladder cancer is the most common malignancy involving urinary system. Urothelial carcinoma is the predominant histologic type. Generally urothelial carcinoma is seen sporadically. But it can be seen together other system malignancies. In this case report we want to report a case that has high grade bladder carcinoma with endometrial cancer.
We report the case report of a 62-years old female who underwent radical cystectomy, total abdominal hysterectomy and bilateral ooferectomy operation. Histopathologic examination revealed high grade invasive urothelial carcinoma of bladder was detected at cervix outer side, myometrium, righ tovary, right tuba uterina and right pelvic sidewall. Aside from this, endometrium, grade 1 endometrioid type adenocarcinoma that invased less than inner half of myometrium was detected.
Endometrial carcinoma can be simultaneosly with bladder carcinoma. Clinicians must be awareness about second primary tumor and metastasis in patients with bladder carcinomas
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
İdrar Yolu Enfeksiyonun Predikte Ettiği Psoas Abse Olgusu
A Case of Psoas Abscess Predicted by Urinary Tract Infection
Alihan Oral, Mehmet Uzunlulu, Mehmet Hakan Demir, Özgür Ölmez, Berrin Didem Toluç
doi: 10.5222/otd.2017.1116  Sayfalar 166 - 168
Psoas absesi nadir bir durumdur ve tanısı genellikle zor ve geç konulmaktadır. İdrar yolu enfeksiyonuna sekonder psoas absesi gelişmesi nadir karşılaşılan bir durumdur. Psoas absesi, primer psoas absesi ve sekonder psoas absesi olmak üzere iki grup olarak sınıflandırılır. Primer psoas absesi genellikle vücudun başka bir bölgesindeki enfeksiyon odağından hematojen yol ile gelişir. Sekonder psoas absesinin en sık nedeni ise Crohn hastalığı olarak bildirilmektedir. Biz burada bel ağrısı ve ateş yüksekliği şikayeti ile başvuran, kontrastlı batın tomografi ile psoas absesi tanısı konan ve idrar, kan ve abse kültürlerinde Stafilococcus Aureus üreyen bir psoas absesi olgusunu tartışacağız.
Psoas abscess is a rare a condition and its diagnosis is usually delayed and difficult. Psoas abscess secondary to urine tract infections is a rare situation. Psoas abscess are classified as primary and secondary psoas abscess. Primary psoas abscess usually develops as the result of hematogenous spread of an infection of another source. Chrohn's disase is known to be the most frequent cause of secondary psoas abscess. In this case report a patient presenting with lumbar pain and fever who was diagnosed as psoas abscess with contrast enhanced computerized tomography imaging whose blood and urine and abscess cultures were positive staphylococcus aureus will be discussed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Nörolojik kötüleşme ile giden Griscelli Sendromu: Vaka sunumu
Griscelli Syndrome with neurological deterioration: A case report.
Sevgi Yimenicioğlu, Ayten Yakut, Kürşat Bora Çarman, Arzu Ekici, Özcan Bör
doi: 10.5222/otd.2017.1117  Sayfalar 169 - 171
Griscelli sendromu (GS) parsiyel albinizm, gümüş gri renk saç, hemafagositik lenfohistiyositozun da görüldüğü otozomal resesif bir hasatlıktır. Üç tipi vardır. Santral sinir sistemi tutulumu hemofagositoz olmadan GS tip 2’de görülebilir.
Griscelli syndrome (GS) is an autosomal recessive disorder with partial albinism, silver gray hair, hemophagocytic lymphohistiocytosis(HL). There are three types. Central nervous system involvement may be seen in GS2 without hemophagocytosis.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Bupivakain-lidokain karışımının neden olduğu sistemik lokal anestezik toksisitesinde intravenöz lipid ile tedavi
Treatment with intravenous lipid in systemic toxicity of local anesthetics caused by a mixture of bupivacaine-lidocaine
Abdulkadir Yektaş
doi: 10.5222/otd.2017.1118  Sayfalar 172 - 177
Sistemik lokal Anestezik (LA) toksisitesi, periferik sinir bloğu tekniklerinin mortalitesi en yüksek komplikasyonudur. LA’lerin yanlışlıkla intravasküler uygulanması ya da maksimum dozun aşılması sistemik LA toksisitesinin en sık nedenleridir. Son yıllarda standart resüsitasyon uygulamalarına yanıt vermeyen sistemik lokal anestezik toksisitesinde intravenöz lipit emülsiyonunun kullanıldığı bildirilmektedir. Amacımız, parsiyel kalça protezi operasyonu için lomber pleksus + siyatik sinir bloğu uygulanması sonrasında gelişen sistemik lokal anestezik toksisitesinin, intravenöz lipit emilsiyonu infüzyonuyla tedavisini sunmaktır.
Systemic local anesthetic (LA) toxicity is the most fatal complication of peripheral nerve block techniques. LA was accidentaly applied to intravenous or maximum dose of LA is exceeded is the most frequent causes of systemic LA toxicity. In recent years, It is reported that use of intravenous lipid emulsions in cases have not responded to standard resuscitation applications in systemic LA toxicity. Our aim is to report systemic LA toxicity was treated with intravenous infusion of lipid emulsions after lombar plexus+ sciatic nerve block was applied for the partial hip replacement surgery
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Travayda Gerçekleşen Uterin Rüptür Sonrası Asherman Sendromu Gelişen Olgu
A Case of Asherman Syndrome following uterine rupture during labor
Berna Aslan Çetin, Pınar Yalçın Bahat, Nadiye Köroğlu, Alev Aydın
doi: 10.5222/otd.2017.1119  Sayfalar 178 - 180
Asherman Sendromu endometrial travmaya bağlı gelişen günümüzde sıklığı artmakta olan endometrial bir patolojidir. Uterin kavitenin obliterasyonu ile amenore, hipomenore, dismenore veya infertiliteye neden olabilir. Amacımız; travayda uterin rüptür gerçekleşen ve emzirme döneminde olduğu için geç tanı alan Asherman Sendromu olgumuzu sunmak, Asherman Sendromu için tanı ve tedavi şekillerini tartışmaktır.
Asherman Syndrome is an endometrial pathology due to endometrial trauma. Because of the obliteration of the uterine cavity it may cause amenorrhea, hypomenore, dysmenorrhea or infertility. Our purpose is to discuss the diagnosis and treatment modalities for Asherman Syndrome and to present a case of Asherman Syndrome, which has been occurred following uterine rupture during labor which is diagnosed late because of lactation.
Makale Özeti | Tam Metin PDF