Cilt: 22  Sayı: 2 - Haziran 2024
Özetleri Gizle | << Geri
ORJINAL ARAŞTIRMA
1.
Yoğun Bakım Ünitesine Kabuldeki Elektrolit İmbalansı ve Prognoza Etkisinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Electrolyte Imbalance on ICU Admission and Its Effect on Prognosis
Erbil Türksal, Esra Özayar, Adem Selvi, Merve Karaşahin, Esra Onhan Tekoğlu, Ali Koç
Sayfalar 95 - 100
GİRİŞ ve AMAÇ: Elektrolit imbalansı, YBÜ’de sıklıkla görülen ve prognozu etkileyen önemli bir faktördür. YBÜ'ye yatışlardaki elektrolit imbalansı tipini ve bunun prognoz, mekanik ventilasyon günü, YBÜ ve hastanede kalış süresi ve mortalite ile ilişkisini analiz etmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YBÜ'ye kabul edilen 826 hastanın elektrolit değerleri incelendi. Demografik veriler, elektrolit imbalansı tipi, mekanik ventilasyon günü, YBÜ ve hastanede kalış süresi, APACHE-II skorları ve mortalite durumu kaydedildi.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 826 hasta dahil edildi. Hastaların 252'sinde (%30.5) disnatremi, 193'ünde (%23) diskalemi, 432'sinde (%52) diskalsemi, 389'unda (%47) dismagnezemi ve 625'inde (%75) disfosfatemi mevcuttu. APACHE-II skoru, mekanik ventilasyon günü, YBÜ ve hastanede kalış süresi, normonatremi ve hiponatremiye kıyasla hipernatremide anlamlı olarak daha yüksekti. Hipokalemide, YBÜ kalış süresi ve mekanik ventilasyon günü, normokalemiye kıyasla anlamlı derecede yüksekti. Normonatremiye kıyasla ölüm oranı hiponatremi ve hipernatremide sırasıyla 1.7 ve 4.4 kat daha fazlaydı. Normokalemiye göre hipokalemide mortalite 1.8 kat, hiperkalemide ise 2.2 kat daha fazlaydı. Hiperkalsemide, normokalsemiye kıyasla mortalite 11 kat daha fazlaydı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elektrolit imbalansı yoğun bakım hastalarında sıklıkla görülür. Özellikle disnatremisi ve diskalemisi olan hastaların prognozu daha kötüdür.
INTRODUCTION: Electrolyte imbalance is an important factor that is frequently seen in ICU and affects prognosis. We aimed to analyze the type of electrolyte imbalance on ICU admissions and its relation to prognosis, mechanical ventilation day, ICU and hospital stay, and mortality.
METHODS: The electrolyte values of 826 patients admitted to the ICU were analyzed. Demographic data, type of electrolyte imbalance, mechanical ventilation day, length of stay in ICU and hospital, APACHE-II scores, and mortality status were recorded.
RESULTS: A total of 826 patients were included. Of the patients, 252(30.5%) dysnatremia, 193(23%) dyskalemia, 432(52%) dyscalcemia, 389(47%) dysmagnesaemia and 625(75%) dysphosphatemia was present. APACHE-II score, mechanical ventilation day, length of stay in ICU and hospital were significantly higher in hypernatremia compared to normonatremia and hyponatremia. In hypokalemia, length of stay in ICU and mechanical ventilation day was significantly higher compared to normokalemia. The mortality rate was 1.7 and 4.4 times higher in hyponatremia and hypernatremia, respectively, compared to normonatremia. Mortality was 1.8 times higher in hypokalemia and 2.2 times higher in hyperkalemia compared to normokalemia. Mortality was 11 times higher in hypercalcemia compared to normocalcemia.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Electrolyte imbalance is frequently seen among ICU patients. Especially in patients with dysnatremia and dyskalemia, the prognosis is worse.
Makale Özeti

2.
Travma geçirmiş çocuklarda ilk vital belirtiler yoğun bakımda kalış süresini belirlemektedir
Initial vital signs in traumatized children determine the length of stay in intensive care unit
Merve Sapmaz Tohumcuoglu, Merve Misirlioglu, Ahmet Yontem, Faruk Ekinci, Dincer Yildizdas, Ozden Ozgur Horoz
Sayfalar 101 - 109
GİRİŞ ve AMAÇ: Pediatrik travma hastalarının vital bulguları ve travma skorları, morbidite ve yoğun bakımda kalış süresine etkisi ile uygun travma hastalarının deneyimli merkezlerde tedavi ve takibi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, travma hastalarının çocuk yoğun bakım ünitesinde (ÇYBÜ) izlemleri sırasındaki demografik verileri, klinik bulguları ve skorlama sistemleri, solunum ve dolaşım destek gereksinimlerinin belirlenmesi ve bu faktörlerin hastanede kalış, ÇYBÜ kalış süreleri ve mortalite üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada travma nedeniyle ÇYBÜ'de yatan 49 çocuk hastanın demografik ve klinik bulguları prospektif olarak 16 ay süreyle kaydedildi. ÇYBÜ ve hastanede kalış süreleri, travma mekanizmaları ve etkilenen organ sistemleri hakkında veriler toplandı.
BULGULAR: Hastaların %36.7'sinde en sık travma nedeni yüksekten düşme idi. Olguların %18.4'ünde mekanik ventilasyon(MV) uygulanmıştı ve ortalama MV süresi 48(12-306) saatti. Vital bulgular açısından MV ihtiyacı değerlendirildiğinde, bulgular bradipneli hastaların MV'ye daha fazla ihtiyaç duyduğunu gösterdi (p=0,004). Hipotansif hastaların %66,7'sinde MV ihtiyacı oldu ve kan basıncı ile MV ihtiyacı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,005). GKS ve ÇYBB kalış süresi arasında korelasyon vardı(p=0.02). ÇYBÜ(p=0,005, p=0,005, p=0,001) ve hastanede kalış süresi(p=0,02, p=0,01, p=0,04) kan ürünleri, inotropik ajan ve MV bulunan hastalarda istatistiksel olarak anlamlı olarak daha uzundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda pediatrik travma hastalarında başlangıç vital bulguları ve travma skorlarının morbidite ve ÇYBÜ kalış süresine etkisi ile uygun hastaların deneyimli merkezlerde tedavi ve takibinin önemi gösterilmiştir.
INTRODUCTION: It affects the effects of vital signs and trauma scores of pediatric trauma patients on morbidity and length of stay in the intensive care unit; treatment and follow-up of appropriate trauma patients in experienced centers is of great importance. This study was planned to determine the demographic data, clinical findings and scoring systems, respiratory and circulatory support requirements of trauma patients during their follow-up in the pediatric intensive care unit(PICU) and investigate the effects of these factors on the lengths of PICU and hospital stay and mortality.
METHODS: Demographic and clinical findings of 49 pediatric patients who were hospitalized in the PICU due to trauma were prospectively recorded for a period of 16 months in this study. Data on lengths of PICU and hospital stay, trauma mechanisms, and affected organ systems were collected.
RESULTS: The most frequent etiology of trauma was falling from heights in 36.7% of the patients. Mechanical ventilation(MV) was necessary in 18.4% of the cases, and the mean duration for MV was 48(12-306) hours. When MV need was evaluated concerning vital findings, the findings showed that patients with bradypnea needed MV more (p=0.004). MV was needed in 66.7% of hypotensive patients, and there was a statistically significant difference between blood pressure and MV requirement (p=0.005). GCS and length of PICU stay were correlated(p=0.02). PICU(p=0.005, p=0.005, p=0.001) and hospital stay(p=0.02, p=0.01, p=0.04) were statistically significantly longer in patients who had blood products, inotropic agents and MV.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The effects of initial vital signs and trauma scores on morbidity and length of PICU stay of pediatric trauma patients, as well as the importance of treatment and follow-up of appropriate patients in experienced centers, have been shown in our study.
Makale Özeti

3.
Tocilizumab Alan Covid-19 Hastalarında Sekonder Enfeksiyon Ve Ko-Enfeksiyon
Secondary Infection And Co-Infection In Covid-19 Patients Receiving Tocilizumab
Çağla Erdoğan, Metin Kılınç, Beyza Şahin, Hülya Sungurtekin
Sayfalar 110 - 115
GİRİŞ ve AMAÇ: Tocilizumab (TCZ), kritik durumdaki COVID-19 hastalarında fayda sağlayan, rekombinant bir anti-IL-6 reseptörü monoklonal antikordur. Bununla birlikte, COVID-19 hastalarında immünsüpresan tedavilerin (tocilizumab, sarilumab ve anakinra dahil) klinik etkinliği ve güvenliği henüz bilinmemektedir. Bu tedaviler hastaları enfeksiyona yatkın hale getirebilir. Bu çalışmanın amacı, tosilizumab kullanımı ile artmış sekonder bakteriyel enfeksiyonlar arasında herhangi bir bağlantı bulmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesindeki COVID-19 hastalarında sekonder bakteriyel enfeksiyonların retrospektif analizlerini yaptık. Bu çalışmaya Mart 2020 ile Ocak 2022 tarihleri arasında üniversite hastanesinin yetişkin yoğun bakım ünitelerine kabul edilen laboratuvarca doğrulanmış COVID-19 enfeksiyonu veya klinik ve radyolojik olarak doğrulanmış COVID-19 enfeksiyonu olan hastalar dahil edilmiştir. Demografik veriler, yakın zamandaki maruziyet ve seyahat öyküsü, klinik semptomlar veya bulgular, laboratuvar bulguları ve eşlik eden hastalıklar kaydedildi. Trakeal aspiratlardan, kan ve idrardan mikrobiyal kültürler, hastaneye yatışta ve hastanede kaldıkları süre boyunca alındı. Tosilizumab tedavisi alan hastalar sekonder enfeksiyonları not etmiş ve analiz etmişlerdir. Kan kültürleri ilk tosilizumab dozundan en az 48 saat sonra alınmıştır.
BULGULAR: 80 hastada (%37) başvuru sırasında kültür örneğinin pozitif olduğunu ve bu olguların çoğunun çeşitli hastane servislerinden yoğun bakıma kabul edildiğini saptadık. Analiz edilen veriler, tosilizumab grubunun pozitif kültür örnekleri insidansının daha yüksek olduğunu gösterdi (%75'e karşı %35, p=0,0001). Sonuçlar, tosilizumab kültürü alan hastalarda Metisilin direnci insidansının daha yüksek olduğunu göstermiştir. S. Aureus, Klebsiella spp. ve Acinetobacter spp. (p=0,0001). Enfeksiyon oranı ve ölüm oranı normal bakım grubundan çok daha yüksekti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sekonder enfeksiyonlar ve sepsis mortalite için önemli bir risktir. Tespit edilen patojenler ilaca dirençliydi ve tedavi şansı daha düşüktü. Bu hastalarda sekonder enfeksiyonlar nedeniyle tocilizumab tedavisinin yararı kaybolmuştur. Tosilizumab tedavilerinin risklerini belirlemeye yardımcı olmak için gelecekteki çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Tocilizumab (TCZ) is a recombinant humanized anti-IL-6 receptor monoclonal antibody that has benefit in critically-ill COVID-19 patients. However, clinical efficacy and safety of immunosuppressant’s (including tocilizumab, sarilumab and anakinra) treatment in COVID-19 patients are not yet known. These treatments may predispose patients to infection. The aim of this study is to find any connection between usage of tocilizumab and increased seconder bacterial infections.

METHODS: In this study, we conducted retrospective analyses of seconder bacterial infections in COVID-19 patients at intensive care unit. This study included patients with laboratory-confirmed COVID-19 infection or clinical and radiological confirmed COVID-19 infections who were admitted to the university hospital adult ICUs between March 2020 and January 2022. Demographic data, the recent exposure and travel history, clinical symptoms or signs, laboratory findings and comorbidities were recorded. Microbial cultures from tracheal aspirates, blood and urine were taken at admission and throughout the hospital stay. The patients who took tocilizumab treatment had noted and analyzed for seconder infections. The blood cultures had taken at least 48 hours after first dose of tocilizumab.
RESULTS: We found that 80 patients (%37) had positive culture sample at admission and most of these cases was admitted to ICU from various hospital wards. The analyzed data showed that tocilizumab group has a higher incidence of positive culture samples (%75 vs %35, p=0,0001). The results showed that culture of tocilizumab taken patients had more incidence with Metisilin resistance S. Aureus, Klebsiella spp. and Acinetobacter spp. (p=0,0001). Infection rate and mortality rate was much higher than usual care group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Secondary infections and sepsis is a major risk for mortality. The pathogens detected were drug-resistance and had a lower chance of treatment. The benefit of tocilizumab treatment lost in these patients because of secondary infections. Future studies are needed to help determine about risks of tocilizumab treatments.
Makale Özeti

4.
COVID-19 Hastalarında Mekanik Ventilasyon, Yoğun Bakım Ünitesine Yatış ve Mortalite Tahmini: Yedi Farklı Skorlama Sisteminin Karşılaştırılması
Predicting Mechanical Ventilation, Intensive Care Unit Admission, and Mortality in COVID-19 Patients: Comparison of Seven Different Scoring Systems
Tuba İlgar, Sudem Mahmutoğlu Çolak, Kübra Akyüz, Gülsün Çakır Odabaş, Süleyman Koç, Aybegum Ozsahin, Ayça Telatar, Ozcan Yavası
Sayfalar 116 - 121
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmada skorlama sistemlerinin COVID-19 şiddetini belirleyip belirlemediğini araştırdık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 01.09.2020-31.04.2021 tarihleri arasında yatan COVID-19 hastaları retrospektif olarak incelendi. Başvuru günündeki National Early Warning Skoru (NEWS), Modifiye Early Warning Skoru (MEWS), Rapid Emergency Medicine Skoru (REMS), quick sequential organ failure assessment skoru (q-SOFA), CURB-65, MuLBSTA ve ISARIC 4C skorları hesaplandı. Skorlama sistemlerinin mekanik ventilasyon (MV) ihtiyacını, yoğun bakım (YB) yatışını ve 30 günlük mortaliteyi öngörme kapasitesi incelendi.
BULGULAR: Toplam 292 hasta dahil edildi, 137’si (%46.9) kadındı, yaş ortalaması 62.5±15.4 yıldı. Hastaların 69’unun (%23.6) YB yatışı gerekti, 45 (%15.4) hastada MV’a ihtiyaç duyuldu ve 49 (%16.8) hasta 30 gün içinde öldü. qSOFA ile MV ihtiyacı arasında bir ilişki bulunmadı (p=0.167) ancak diğer tüm skorlama sistemleri ile MV ihtiyacı, YB yatış ve 30 günlük mortalite arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p<0.05). ROC eğrisi analizlerinde eğri altında kalan alanı en yüksek olanlar ISARIC-4C (optimal cut-off >5.5) ve NEWS (optimal cut-off>3.5) iken en düşük qSOFA idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İlk başvurularında ISARIC-4C ve NEWS başta olmak üzere mevcut skorlama sistemleri kullanılarak COVID-19’un şiddeti tahmin edilebilecektir. Böylece gerekli müdahalelerin daha erken yapılarak mortalite ve morbiditenin azaltılabilecektir.
INTRODUCTION: In the study, we investigated if scoring systems determine COVID-19 severity.
METHODS: COVID-19 patients hospitalized between 01.09.2020 and 31.04.2021 retrospectively assessed. National Early Warning Score (NEWS), Modified Early Warning Score (MEWS), Rapid Emergency Medicine Score (REMS), quick sequential organ failure assessment score (q-SOFA), CURB-65, MuLBSTA, and ISARIC 4C scores on the admission day were calculated. Scoring systems’ ability to predict mechanical ventilation (MV) need, intensive care unit (ICU) admission and 30-day mortality were assessed.
RESULTS: A total of 292 patients were included, 137 (46.9%) were female, mean age was 62.5±15.4 years. 69 (23.6%) patients required ICU admission, 45 (15.4%) needed MV and 49 (16.8%) died within 30 days. No relationship was found between qSOFA and MV need (p=0.167), but a statistically significant relationship was found between other scoring systems and MV need, ICU admission, and 30-day mortality (p<0.05). ISARIC-4C (optimal cut-off >5.5) and NEWS (optimal cut-off >3.5) had the highest area under the curve in ROC curve analyses, while qSOFA had the lowest.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The severity of COVID-19 could be estimated by using these scoring systems, especially ISARIC-4C and NEWS, in the first admission. Thus, mortality and morbidity would be reduced by making the necessary interventions earlier.
Makale Özeti

5.
COVID-19 pandemi sürecindeki psikolojik sıkıntıların yoğun bakım hemşirelerinin iş yeterliliklerine etkisi: Tanımlayıcı ve kesitsel çalışma
The effect on the work ability of intensive care nurses of psychological distress during the COVID-19 pandemic: Descriptive and cross-sectional study
gözde yıldız daş geçim, Banu Terzi
Sayfalar 122 - 131
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Türkiye’de COVID-19 pandemi sürecindeki psikolojik sıkıntıların yoğun bakım hemşirelerinin iş yeterliliklerine etkisini incelemektir.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki araştırmada örneklem büyüklüğü; 0.05 yanılgı düzeyi, %99 güven aralığı ve %80 evreni temsil etme yeteneği ile en az 220 hemşire olarak belirlendi ve araştırma 233 hemşire ile tamamlandı. Veriler, “Katılımcı Bilgi Formu”, “COVID-19 Psikolojik Sıkıntı Ölçeği” ve “İş Yeterliliği Ölçeği” kullanılarak Google Anket formu ile e posta ya da sosyal medya hesapları üzerinden online toplandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiklerin yanında Pearson ve Spearman korelasyon analizleri yapıldı.
BULGULAR: Hemşirelerin meslekte çalışma süreleri ile İYÖ (r=0.132, p=0.043) puanı arasında pozitif yönde, COVID-19 PSÖ (r=-0.162, p=0.013) puanı arasında ise negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu saptandı. COVID-19 pandemisindeki çalışma koşullarının iş yeterliliğine etkisine İYÖ toplam puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu bulundu (p<0.001). İYÖ toplam puanı ile COVID-19 PSÖ Şüphe (r=0.128, p=0.049) alt boyut puanı arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Türkiye’de yaşayan yoğun bakım hemşirelerinin iş yeterliliklerinin ve COVID-19 psikolojik sıkıntı düzeylerinin orta düzeyde olduğu saptandı. Hemşirelerin iş yeterliliği ile psikolojik sıkıntı arasında ilişkiler olduğu bulundu. İş yeterliliği ve psikolojik sıkıntıları etkileyen birçok faktörün kontrol altına alınması önerilmektedir.
INTRODUCTION: This study was aimed to investigate the effects of psychological distress on the work ability of intensive care nurses during the COVID-19 pandemic in Turkey.
METHODS: The sample size of this descriptive and cross-sectional study was determined to be at least 220 nurses, with a level of significance of 0.05, a confidence interval of 99% and the ability to represent to population of 80%, and the research was completed with 233 nurses. A Participant Information Form, the COVID-19 related Psychological Distress Scale and the Work Ability Index were used to collect data online, using Google Forms and email or social media accounts. In the analysis of data, Pearson and Spearman correlation analysis was used along with descriptive statistics.
RESULTS: A statistically significant positive correlation was found between the nurses’ length of time working in the profession and their WAI scores (r=0.132, p=0.043), and a negative correlation was found with their COVID-19 PDS scores (r=-0.162, p=0.013). A statistically significant difference was found with regard to WAI total scores in the effect on work ability of the working conditions of the COVID-19 pandemic (p<0.001). A statistically significant positive correlation was found between the WAI total score the COVID-19 PDS sub-section of Doubt (r=0.128, p=0.049).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was found that the work abilities and COVID-19 psychological distress levels of intensive care nurses living in Turkey were at a medium level. Correlations were found between the nurses’ work competency and psychological distress. It is recommended that the many factors affecting work ability and psychological distress be taken under control.
Makale Özeti

6.
COVİD-19 sepsisi farklı bir sepsis fenotipi olabilir mi? Benzerlikleri ve farklılıkları ile COVID-19 pnömosepsisi
Could COVİD-19 sepsis be a different phenotype of sepsis? COVID-19 pneumosepsis with its similarities and differences
Özlem Melike Ekşi, Zafer Çukurova, Mehmet Süleyman Sabaz, Sinan Aşar, Yasemin Tekdöş Şeker, Yaser Pektaş, Gülsüm Oya Hergünsel
Sayfalar 132 - 143
GİRİŞ ve AMAÇ: SARS CoV-2 etkenli viral sepsisi diğer patojenlere bağlı gelişen pnömosepsis ile karşılaştırarak; patojen-konak ilişkisi, kliniği etkileyen organ hasarı, iki sepsis türünün benzer ve farklı özelliklerinin karşılaştırılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2019-2021 yılları arasında kritik COVID-19 tanısı alan toplam 414 hasta ve 2016-2019 yılları arasında Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi'ne başvuran ve sepsis-3 tanı kriterlerini karşılayan 303 pnömopsis vakası retrospektif olarak tarandı. Hastaların demografik verileri, mortalite oranları, yoğun bakımda kalış süreleri, sekonder organ disfonksiyonu gelişimi, laboratuvar ve mekanik ventilasyon başvuru değerleri ve bir haftalık takipteki değişimleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: SOFA skorları COVID-19 sepsis grubunda başvuruda (8,2±2,9'a karşı 7,2±3,7; p<0,0001) ve takipte (8,9 ± 4,9'a karşı 7,8 ± 3,7; p=0,002) anlamlı olarak yüksekti. Hastaların ortalama yaşı COVID-19 olmayan sepsis grubunda 65,4 ± 17,2, COVID-19 sepsis grubunda 57,9 ± 17,1 idi (p<0,0001). Mekanik ventilatörde geçirilen gün sayısı COVID-19 sepsis grubunda anlamlı olarak yüksekti (p=0,018). Toplam 299 hastada (%41,7) mortalite saptandı ve iki grup arasında anlamlı fark görülmedi (p=0,592).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yaş ortalaması daha düşük ve komorbiditeleri daha az olan hasta popülasyonuna rağmen, Covid-19 sepsis hastalarında yoğun bakıma yatış ve takiplerinde organ disfonksiyonunun daha fazla olduğu görüldü. Hızlı tanı ve uygun antimikrobiyal tedavi ile sepsise neden olan patojen kontrol altına alınabilirken, Covid-19 sepsisinde uygun antiviral tedavi ile organ hasarı kontrol altına alınamamaktadır. Covid-19 sepsisinde mekanizması henüz tam olarak aydınlatılamayan yüksek mortalite ve morbiditeye neden olan hasar ve immünomikrotromboz sonucunda sekonder organ hasarı daha belirgin olabilmektedir.
INTRODUCTION: By comparing viral sepsis caused by SARS CoV-2 with pneumosepsis due to other pathogens; It was aimed to compare the pathogen-host relationship, organ damage affecting the clinic, similar and different features of the two types of sepsis.
METHODS: A total of 414 patients were diagnosed with critical COVID-19 between 2019 and 2021 and 303 pneumosepsis caseand met the diagnostic criteria for sepsis-3 between 2016 and 2019 admitted to the Anesthesiology and Reanimation Intensive Care Unit (ICU) were retrospectively screened. The patient's demographic data, mortality rates, length of stay in the intensive care unit, development of secondary organ dysfunction, presentation values of laboratory and mechanical ventilation, and their changes within one-week follow-up were compared.
RESULTS: The SOFA scores were significantly higher in the COVID-19 sepsis group at presentation (8.2±2.9 vs.7.2±3.7; p<0.0001) and during the follow-up (8.9 ± 4.9 vs. 7.8 ± 3.7; p=0.002). The mean age of the patients was 65.4 ± 17.2 years in the non-COVID-19 sepsis group and 57.9 ± 17.1 years in the COVID-19 sepsis group (p<0.0001). The number of days on mechanical ventilation was significantly higher in the COVID-19 sepsis group (p=0.018). Mortality was detected in 299 patients (41.7%) in total, with no significant difference being observed between the two groups (p=0.592).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Despite the patient population with lower mean age and less comorbidities, it was observed that organ dysfunction was higher in Covid-19 sepsis patients during admission to the ICU and follow-up. While the pathogen causing sepsis can be brought under control with rapid diagnosis and appropriate antimicrobial treatment, organ damage cannot be controlled with appropriate antiviral treatment in Covid-19 sepsis. In Covid-19 sepsis, secondary organ damage may be more evident as a result of damage and immunomicrothrombosis, which causes high mortality and morbidity, the mechanism of which has not yet been fully elucidated.
Makale Özeti

7.
COVID-19 Hastalarında Yoğun Bakım Ünitesi Kabulündeki Antitrombin Seviyelerinin Prognostik Önemi
The prognostic value of antithrombin levels in COVID-19 patients on intensive care unit admission
İlkay Anaklı, MERT CANBAZ, özlem polat, Yildirim Han Ozdemir, Perihan Ergin Ozcan, günseli orhun, Mine Sezgin, FIGEN ESEN
Sayfalar 144 - 149
GİRİŞ ve AMAÇ: Aşırı inflamasyona bağlı hiperkoagülopati, koronavirüs hastalığı-19 (COVID-19) hastalarında mortalite ve organ yetmezliğinden sorumlu olabilir. Anormal pıhtılaşma profilleri, kötü sonlanımlarla ilişkilendirilmiştir. Bu çalışmada, yoğun bakım ünitesine (YBÜ) kabul edilen kritik COVID-19 hastalarında antitrombin (AT) düzeylerinin prognostik değerini değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Dört yüz on kritik COVID-19 hastası retrospektif olarak analiz edildi. Yoğun bakıma yatışta inflamatuar ve konvansiyonel pıhtılaşma parametreleri ile AT aktivite seviyeleri kaydedildi. Hastaların klinik sonuçları değerlendirildi.
BULGULAR: YBÜ kabulündeki AT seviyeleri ölenlerde yaşayanlara göre anlamlı olarak daha düşüktü (%77,9 vs. %82,5; p=0.027). D-dimer değerleri ise ölenlerde yaşayanlara anlamlı olarak daha yüksekti (2775 vs. 1495 µg/L; p<0.001). AT ve D-dimer için kesme değerleri sırasıyla %70,5 ve 1585 µg/L olarak bulundu. AT ve D-dimer birlikte analiz edildiğinde, mortalite tahmini sadece D-dimer veya AT'den daha iyi olarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Düşük AT seviyeleri, COVID-19 hastalarında yüksek D-dimer seviyeleri ile birlikte ciddi hastalık ve mortalitenin göstergesi olabilir. COVID-19 hastalarında AT eksikliğini teşhis etmek ve yönetmek hayatta kalmak için faydalı olabilir. Bu nedenle, AT seviyesi ölçümleri rutin laboratuvar araştırması paneline dahil edilmelidir.
INTRODUCTION: Hypercoagulopathy related to hyperinflammation may be responsible for mortality and organ failure in coronavirus disease-19 (COVID-19) patients. Abnormal coagulation profiles were associated with poor outcomes. In this study, we aimed to evaluate the prognostic value of antithrombin (AT) levels in critically ill COVID-19 patients on the intensive care unit (ICU) admission.
METHODS: Four hundred ten critically ill COVID-19 patients were retrospectively analyzed. Inflammatory and conventional coagulation parameters as well as AT activity levels were recorded on the ICU admission. The clinical outcomes of patients were analyzed.
RESULTS: AT levels on the ICU admission were significantly lower in non-survivors than survivors (77,9% vs. 82,5%; p=0.027). Besides AT, D-dimer values of non-survivors were significantly higher than survivors (2775 vs. 1495 µg/L; p<0.001). The cutoff levels for AT and D-dimer were 70,5% and 1585 µg/L, respectively. When AT and D-dimer were analyzed together, mortality estimation was better than only D-dimer or AT.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Low AT levels may be indicative of severe disease and mortality together with high D-dimer levels in COVID-19 patients. Diagnosing and managing AT deficiency in COVID-19 patients could be beneficial for survival. So AT level measurements should be included in the routine panel of laboratory investigation.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
8.
Fournier Gangrenli Hastada Somatik Oksimetri Takibi
Somatic Oximetry Monitoring in a Patient with Fournier Gangrene
Şeyma Yüksel, Esra kongur, Ahmet Şen, Ahmet Akyol
Sayfalar 150 - 153
Fournier gangreni, perine ve genital bölgede, fasyal planlar arasında hızlı yayılan ve yumuşak doku nekrozu ile seyreden mortal bir cerrahi acil durumdur. Nekrotik dokuların erken debridmanı ile dokuların oksijenizasyonunu artırmak tedavinin amacıdır. Bu vakanın tedavisinde sıvılar, antibiyotikler ve yapılan debridmanların etkinliğini daha yakın değerlendirebilmek için hemodinamik takip yanında non-invaziv bir yöntem olan somatik oksimetri monitörizasyonu uygulandı. Tedavinin etkinliğinde, rSO2 değerleri ile diğer laboratuvar ve takip parametrelerinin korele olarak yükseldiği gözlemlendi.
Fournier's gangrene is a mortal surgical emergency characterized by rapidly spreading soft tissue necrosis between fascial planes in the perineum and genital area. The goal of treatment is early debridement of necrotic tissues to improve tissue oxygenation. In the treatment of this case, somatic oximetry monitoring, which is a non-invasive method, was applied in addition to hemodynamic monitoring to evaluate the effectiveness of fluids, antibiotics and debridements more closely. In the efficacy of the treatment, it was observed that rSO2 values correlated with other laboratory and follow-up parameters.
Makale Özeti