Cilt: 10  Sayı: 1 - 2024
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfa I
DOWNLOAD

2.
Yayın Kurulu
Editorial Board

Sayfalar II - VI
DOWNLOAD

3.
İçindekiler
Contents

Sayfa VII
DOWNLOAD

ORJINAL ARAŞTIRMA
4.
Üniversite Öğrencilerinin Gıda Satın Alma Davranışları ve Gıda Güvenliği Endişelerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of University Students’ Food Purchasing Behaviors and Food Safety Concerns
Cüneyt Çalışkan, Kerem Kınık
doi: 10.55646/jaren.2024.05826  Sayfalar 1 - 8
Aim: This research aimed to determine the factors contributing to the awareness of university students about food purchasing and safety.
Materials and Methods: In the research, a questionnaire was applied to the purchasing behaviors and attitudes of the participants, their awareness and their knowledge about purchasing.
Results: 64.8% (n=175) of the students participated in the research. The three most important factors that the participants considered when purchasing food were food hygiene with 92.6% (n=162), expiry date with 91.4% (n=160), and food poisoning with 85.7% (n=150). Among the independent variables affecting purchasing, only the mean scores of ‘convenient to cook’ were higher in those in their first and second years compared to those in their third and fourth years (t=2.459; p<0.05). Among the participants, the male participants had less food concerns than the female participants about the feed given to livestock (OR=2.99, CI=1.53-5.81; p<0.01). Those in their first and second years had less concerns re-garding food hygiene (OR=7.52, GA=1.18-47.96; p<0.05) and the use of pesticides to grow food (OR=2.65, CI=1.01-6.96; p<0.05) compared to those in their third and fourth years.
Conclusion: It was found that the purchasing behavior of the food products offered to the participants was moderately affected, while their food safety concerns were found to be highly affected.
Amaç: Bu araştırma, üniversite öğrencilerinin gıda satın alma ve güvenlik konusunda farkındalık kazanmalarına katkı sağlayan faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmada, katılımcıların satın alma davranış ve tutumları, satın alma konusundaki farkındalıkları ve bilgilerine yönelik bir anket uygulanmıştır.
Bulgular: Araştırmaya öğrencilerin %64,8’i (n=175) katılmıştır. Katılımcıların gıda satın alırken dikkat ettikleri en önemli üç faktör %92,6 (n=162) ile gıda hijyeni, %91,4 (n=160) ile son kullanma tarihi ve %85,7 (n=150) ile gıda zehirlenmesidir. Satın almayı etkileyen bağımsız değişkenlerden sadece 1. ve 2. sınıftakilerin ‘yemek yapmaya uygun’ puan ortalamaları 3. ve 4. sınıftakilere göre daha yüksekti (t=2.459; p<0.05). Katılımcılar arasında erkek katılımcılar, büyükbaş hayvanlara verilen yem konusunda kadın katılımcılara göre daha az gıda kaygısına sahipti (OR=2.99, CI=1.53-5.81; p<0.01). Birinci ve ikinci sınıftakilerin üçüncü ve dördüncü sınıftakilere göre gıda hijyeni (OR=7.52, GA=1.18-47.96; p<0.05) ve gıda yetiştirmek için pestisit kullanımı (OR=2.65, CI=1.01-6.96; p) ile ilgili daha az endişeleri vardı. <0.05).
Sonuç: Katılımcılara sunulan gıda ürünleri satın alma davranışlarının orta düzeyde etkilendiği, gıda güvenliği kaygılarının ise yüksek düzeyde etkilendiği tespit edilmiştir.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Gebelerin Prekonsepsiyonel ve Antenetal Dönemlerde Folik Asit ve Demir Preparatı Kullanım Durumları ile İlişkili Faktörler: Kesitsel Bir Çalışma
Factors Associated with the use of Folic Acid and Iron Supplementation in the Periconceptional and Antenatal Periods of Pregnant Women: A Cross-Sectional Study
Deniz Akyıldız, Hilal Alkan
doi: 10.55646/jaren.2024.54872  Sayfalar 9 - 20
Amaç: Bu araştırmanın amacı gebelerin prekonsepsiyonel dönem ve antenetal dönemlerde folik asit ve demir preparatı kullanım durumları ile ilişkili faktörleri incelemektir.
Yöntem: Çalışma kesitsel olarak Türkiye’de Gaziantep ilinde olasılıksız örnekleme yöntemi ile belirlenen 410 gebe ile yürütülmüştür. Araştırma anket formu ile toplanmıştır.
Bulgular: Çalışmada gebelerin folik asit kullanma oranları prekonsepsiyonel dönemde %29, antenetal dönemde %92.9 ve her iki dönemde de kullanma %28; antenetal dönemde demir preparatı kullanma oranı %71.5 ve folik asit ve demir preparatını birlikte kullanma %67.1 idi. Gebelerin folik asit ve demir kullanma oranlarını pozitif olarak etkileyen faktörler eğitim düzeyi, bir işte çalışma, gelir düzeyi, primipar olma ve planlı gebelik idi. Ayrıca fetüsün erkek olması ve fetüsün istenilen cinsiyette olması antenetal dönemde folik asit ve demir kullanımını pozitif olarak etkileyen diğer faktörlerdi.
Sonuç: Çalışma sonuçları gebelerin folik asit ve demir kullanmaya başlama ve gebelikte devam etme oranlarını maternal, sosyo-ekonomik ve fetüs cinsiyetinin etkilediğini göstermiştir.
Objective: The aim of this study is to examine the factors associated with the use of folic acid and iron preparations in the preconceptional and antenatal periods of pregnant women.
Methods: The study was carried out cross-sectionally with 410 pregnant women determined by the nonprobability sampling method in Gaziantep city in Turkiye. Research data were collected with a questionnaire.
Results: In the study, the rate of using folic acid in pregnant women was 29% in the preconceptional period, 92.9% in the antenatal period, and 28% in both periods; The rate of using iron preparation in the antenatal period was 71.5% and using folic acid and iron preparation together was 67.1%. The factors positively affecting the folic acid and iron usage rates of pregnant women were education level, working at a job, income level, being primiparous and planned pregnancy. In addition, the fact that the fetus was male and the fetus was of the desired gender were other factors that positively affected the use of folic acid and iron in the antenatal period.
Conclusion: The results of the study showed that maternal, socio-economic, and fetal gender affect the rates of starting and continuing to use folic acid and iron during pregnancy.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Temel Elektrokardiyografi Dersi Almış Hemşirelik Öğrencilerinin Bilgi ve Algıları
Knowledge and Perception of Nursing Students who Have Taken Basic Electrocardiography Course
Sibel Sevinç
doi: 10.55646/jaren.2024.56689  Sayfalar 21 - 28
Amaç: Temel EKG dersi almış hemşirelik öğrencilerinin bilgi ve deneyimlerinin belirlenmesidir.
Yöntem: Araştırma nitel ve nicel özellikte karma tanımlayıcı bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini dersin 14. Haftası olan 27-31 Aralık 2021 tarihleri arasında Temel EKG dersi almış 14 hemşirelik öğrencisi oluşturdu. Yabancı uyruklu olan kendisinin yeterli ifade edemeyen öğrenciler çalışma dışı bırakıldı ve çalışmaya katılmaya gönüllü, kendisini ifade edebilecek durumda olan öğrenciler çalışmaya dahil edildi.
Veriler, soru formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplandı, içerik analizi ile analiz edildi.
Bulgular: Öğrencilerin EKG ve monitörizasyon ile ilgili bilgileri yeterliydi, deneyimlerine ilişkin ise beş tema belirlendi.
Sonuç: Temel EKG dersinin hemşirelik öğrencileri üzerinde etkin olduğu söylenebilir ve bu dersin tüm hemşirelik eğitim programlarına dâhil edilmesi önerilebilir.
Aim: The aim of the study is determine the knowledge and experience of nursing students who have taken basic ECG course
Method: The research is a mixed method descriptive study with qualitative and quantitative characteristics. The sample of study consisted of 14 nursing student who have taken basic ECG between 27-31 December 2021, which is the 14th week of the course. Foreign students who could not express themselves adequately were excluded from the study and students who were willing to participate in the study and were able to express themselves were included in the study. Data were collected via questionnaire form and semi-structured interviews and analyzed using inductive content analysis.
Results: ECG and monitoring knowledge of the students were sufficient, and five themes related to their experiences were formed.
Conclusion: It can be said that the basic ECG course is effective on nursing students and it can be suggested that this course should be included in all nursing education programs.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Ebe ve Hemşirelerin Çalışma Koşullarının Emzirme Sorunları ve Yaşam Kalitesine Etkisi
The Effect of Midwife’s and Nurse’s Working Conditions on Breastfeeding Problems and Quality of Life
Sare Erarslan, Besey Ören
doi: 10.55646/jaren.2024.70446  Sayfalar 29 - 39
Amaç: Çalışma, ebe ve hemşirelerin çalışma koşullarının emzirme sorunları ve yaşam kalitesine etkisini belirlemek amacı ile yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı olarak planlanan çalışma bir devlet hastanesinde çalışan 351 ebe ve hemşire ile yapılmıştır. Veri toplamada Tanıtıcı Bilgi Formu, Emzirme Sorunları Değerlendirme Ölçeği ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Değerlendirme Kısa Formu (WHOQOL-BREF-TR) kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 23 paket programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, iki bağımsız grup arasındaki farklılık bağımsız örneklem t-testi, üç ve üzeri grup arasındaki farklılık tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile test edilmiştir. Sürekli değişkenler arasındaki ilişki pearson korelasyon analizi ile incelenmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya katılanların %50.4’ünün gece-gündüz nöbet usulü çalıştığı, %75.9’unun süt izni kullandığı, %68.6’sının doğum sonrası ücretsiz izin kullanmadığı belirlenmiştir. Katılımcıların emzirme sorunları ile yaşam kaliteleri arasındaki ilişki incelendiğinde istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görülmüştür (p>0.05). Çalışma şekilleri bakımından; emzirme sorunları değerlendirme boyutlarından mekanik endişe boyutu ve yaşam kalitesi ölçeği, fiziksel alan, sosyal alan, çevresel alan boyutları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0,05). Süt izni kullanma durumları ile yaşam kalitesi ölçeğinin ve fiziksel alan, sosyal alan, çevresel alan boyutları bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0,05). Doğum izni sonrası ücretsiz izin kullanma durumları ile emzirme sorunları değerlendirme ölçeğinden sosyal endişe boyutu bakımından istatistiksel olarak anlamlı derecede farklılık bulunmaktadır (p<0,05).
Sonuç: Çalışmada nöbet sayısının, çalışma şeklinin ve işe erken dönüşün emzirme sorunlarına etkisinin olmadığı ancak, işe erken dönüşün yaşam kalitesini olumsuz etkilediği görülmüştür. Emzirme sorunları ile yaşam kalitesi arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Aim: This study was carried out to determine the effect of the working conditions of midwives and nurses on breastfeeding problems and quality of life.
Material and Methods: The study was conducted with 351 midwives and nurses working in a state hospital. Introductory Information Form, Breastfeeding Problems Evaluation Scale and World Health Organization Quality of Life Evaluation Short Form (WHOQOL-BREF-TR) were used for data collection. SPSS 23 program was used in the analysis of the data. Statistical significance level was accepted as p<0.05.
Results: When the relationship between the breastfeeding problems of the participants and their quality of life was examined, it was seen that there was no statistically significant difference (p>0.05). In terms of working methods; There is a statistically significant difference in the evaluation of breastfeeding problems in terms of mechanical anxiety and quality of life scale, physical area, social area and environmental area (p<0,05). There is a statistically significant difference in terms of useing breast-feeding leave, quality of life scale and physical area, social area and environmental area (p<0.05). There is a statistically significant difference between the status of using unpaid leave after breast-feedding leave and social anxiety from the breastfeeding problems assessment scale.
Conclusion: In the study, it was observed that the number of shifts, working style and early return to work had no effect on breastfeeding problems, but early return to work (using maternity leave) negatively affected quality of life. No relationship was found between breastfeeding problems and quality of life.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Gebeliğin İstenme Durumu ile Aile planlaması Tutumu Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi
Determining the Relationship Between Desiring Pregnancy and Family Planning Attitude
Emine Koç, Sümeyye Bal, Elif Keten Edis
doi: 10.55646/jaren.2024.81567  Sayfalar 40 - 47
Amaç: Araştırmanın amacı gebeliğin istenme durumu ile aile planlaması tutumu arasındaki ilişkiyi belirlemektir.
Yöntem: Tanımlayıcı türde olan çalışma, Şubat-Mayıs 2022 tarihleri arasında seçkisiz örneklem yöntemiyle 313 gebe kadın ile yürütüldü. Veriler gebe kadınları tanıtıcı bilgi formu ve “Aile Planlaması Tutum Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Veriler, tanımlayıcı istatistikler ve Mann Whitney U testi ile değerlendirilmiştir
Bulgular: Gebe kadınların Aile planlaması tutum ölçeği toplam puanı 126.4 ±18.3 olarak bulunmuştur. Topluma ilişkin alt boyut puan ortalaması 57.6±10.3, Doğuma ilişkin alt boyut puan ortalaması 28.8±5.2 ve Aile Planlaması tutumu alt boyut puan ortalaması 39.9±6.8 olarak bulunmuştur. Katılımcıların %74,8’inin gebeliği isteyerek gerçekleştirdiği, %57,2’sinin aile planlaması hakkında bilgisi olduğu, %31,9’unun gebelik öncesi dönemde aile planlaması yöntemi kullandığı ancak doğumdan sonra kullanacak katılımcı oranının %66,5 olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Çalışma sonucunda, isteyerek gebe kalan kadınlarla, istemeyerek gebe kalan kadınların aile planlaması tutumları arasında farklılık olmadığı belirlendi. İstenmeyen gebeliklerin önüne geçmek için kadınların doğum yaptıktan sonra hastaneden taburcu olmadan önce aile planlaması yöntemleri konusunda bilgilendirilmeleri ve doğum sonu dönemde ebe/hemşireler tarafından sık takip edilmeleri, eğitim ve danışmanlık verilmesi, izlem yapılması önerilmektedir.
Objective: The aim of the study is to determine the relationship between the desire of pregnancy and the attitude towards family planning.
Methods: This descriptive study was carried out with 313 pregnant women between February and May 2022 by random sampling method. Data were collected using an information form about pregnant women and the “Family Planning Attitude Scale”. Data were evaluated with descriptive statistics and the Mann Whitney U test.
Results: The total score of the Family Planning Attitude Scale of pregnant women was 126.4 ±18.3. The mean score of the sub-dimension related to society was 57.6±10.3, the mean score of sub-dimension related to birth was 28.8±5.2, and the mean score of the Family Planning attitude sub-dimension was 39.9±6.8. It was determined that 74.8% of the participants performed the pregnancy voluntarily, 57.2% had knowledge about family planning, 31.9% used family planning method in the pre-pregnancy period, but the rate of participants who would use it after delivery was 66.5%.
Conclusion: As a result of the study, it was determined that there was no difference between the family planning attitudes of women who became pregnant voluntarily and women who became pregnant unintentionally. In order to prevent unintended pregnancies, it is recommended that women be informed about family planning methods after giving birth and before discharge from the hospital, and that they should be followed up frequently by midwives/nurses in the postpartum period, training, counseling and follow-up should be done.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Postpartum Dönemdeki Kadınlarda Algılanan Sosyal Destek ve Postpartum Anksiyete Arasındaki İlişki
The Relationship Between Perceived Social Support and Postpartum Anxiety in Postpartum Women
Semiha Aydın Özkan, Derya Kaya Şenol, Çiğdem Erdemoğlu
doi: 10.55646/jaren.2024.90522  Sayfalar 48 - 56
Amaç: Bu çalışma postpartum dönemdeki kadınlarda algılanan sosyal destek ve postpartum anksiyete arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: İlişki arayıcı tipte olan bu çalışmanın örneklemini 222 lohusa oluşturmuştur. Çalışma verileri Ocak 2021- Nisan 2022 tarihleri arasında çevrimiçi anket ile toplanmıştır. Verilerin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği ve Doğum Sonrasına Özgü Anksiyete Ölçeği kullanılmıştır.
Bulgular: Kadınların Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği puan ortalamasının 62,91±16,18 ve Doğum Sonrasına Özgü Anksiyete Ölçeği puan ortalamasının 112,17±4,82 olduğu belirlenmiştir. Eğitim durumu üniversite ve üzeri olanlarda, kendisinin ve bebeğinin bakımında destek alan ve sağlık personelinden kendi ve bebeğinin bakımına yönelik bilgi alan kadınlarda algılanan sosyal destek puanı daha yüksektir (p< 0,05). Kadınlarda algılanan sosyal destek ile postpartum anksiyete toplam puanı arasında pozitif yönde ve zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (r= 0,236, p= 0,001).
Sonuç: Kadınların algıladıkları sosyal destek arttıkça anksiyete düzeyinin de arttığı saptanmıştır.
Objectives: The aim of this study is to determine the relationship between perceived social support and postpartum anxiety in puerperants.
Methods: The sample of this correlational study consisted of 222 puerperants. Study data were collected through an online survey between January 2021- April 2022. Personal Information Form, the Multidimensional Scale of Perceived Social Support and the Postpartum Specific Anxiety Scale were used in data collection.
Results: It was determined that the Multidimensional Scale of Perceived Social Support mean score of the women was 62.1±16.18 and the Postpartum Specific Anxiety Scale mean score was 112.17±4.82. The Multidimensional Scale of Perceived Social Support score was higher in those with a university education level and above, in women who get support in the care of themselves and their baby after birth, and in women who received information from health personnel about the care of themselves and their baby (p< 0.05). It was determined that there was a positive weak statistically significant relationship between the Multidimensional Scale of Perceived Social Support and Postpartum Specific Anxiety Scale total score in women (r= 0.236, p= 0.001).
Conclusion: It was determined that the level of anxiety increased as the perceived social support of women increased.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Kahkaha Yogasının Emzirme Öz-Yeterliliği Üzerine Etkisinin İncelenmesi: Randomize Kontrollü Çalışma
Investigation of the Effect of Laughter Yoga on Breastfeeding Self-Efficacy: A Randomized Controlled Study
Didem Şimşek Küçükkelepçe, Hacer Ünver, Nuray Kurt
doi: 10.55646/jaren.2024.93064  Sayfalar 57 - 66
Araştırmada deney ve kontrol grubu kadınlar arasında sosyo-demografik özellikler ve ön test emzirme öz-yeterlilik puan ortalaması açısından istatistiksel olarak önemli farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Uygulanan altı haftalık kahkaha yogası sonucunda, deney grubunun emzirme öz-yeterlilik puanının X̄=48.867 ± 4.51, kontrol grubunun emzirme öz-yeterlilik son test puan ortalamasının X̄=41.818 ± 10.73, olduğu ve deney gurubundaki artışın istatiksel anlamlı gösterdiği saptanmıştır (p<0.05). Bununla birlikte deney grubunda; emzirme öz-yeterlilik ön test değerine göre emzirme öz-yeterlilik son test değerindeki artış anlamlı farklılık gösterirken (p<0.05), kontrol grubunda; emzirme öz-yeterlilik son test değerindeki artış anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
In the study, no statistically significant difference was found between the experimental and control group women in terms of socio-demographic characteristics and pre-test breastfeeding self-efficacy score averages (p>0.05). As a result of the six-week laughter yoga practice, it was determined that the breastfeeding self-efficacy score of the experimental group was X̄=48.867 ± 4.51, the mean breastfeeding self-efficacy post-test score of the control group was X̄=41.818 ± 10.73, and the increase in the experimental group was statistically significant (p<0.05). However, in the experimental group; While the increase in breastfeeding self-efficacy post-test value compared to breastfeeding self-efficacy pre-test value was significantly different (p<0.05), in the control group; the increase in breastfeeding self-efficacy post-test value was not significant (p>0.05).
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Basınç Yaralanması Ağrısı ve Yönetimi
Pressure Injury Pain and it’s Management
Gülşen Öztürk Genç, Selda Rızalar
doi: 10.55646/jaren.2024.03764  Sayfalar 67 - 73
Hastanede yatan hastalarda basınç yaralanması insidansı son yirmi yılda katlanarak artmıştır. Sağlık bakım hizmeti verenlerin basınç yaralanmalarını önleme, tedavi ve bakıma yönelik çabaları devam etmektedir. Basınç yaralanmaları yaygın bir durum olmasına rağmen, basınç yaralanması ağrısı tam olarak aydınlatılmamıştır. Literatürde basınç yaralanması ağrısı sınırlı sayıda çalışmada ele alınmıştır. Hastanede yatan yaralanması olan bireylerde ağrının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için bu konuda daha fazla bilgi birikimine ve deneysel araştırmalara gereksinim vardır. Bu derlemede basınç yaralanmalarının önemi, basınç yaralanması ile ağrı ilişkisi, ağrının niteliği ve şiddeti, basınç yaralanmasına bağlı ağrıyı etkileyebilecek biyolojik, sosyokültürel, psikolojik ve çevresel faktörler ile ağrının yönetimi ele alınmaktadır.
The incidence of pressure injuries in hospitalized patients has increased exponentially over the past two decades. The efforts of health professionals for the prevention, treatment and care of pressure injuries continue. Although pressure injuries are a common occurrence, pressure injury pain is not fully explained. Pressure injury pain has been discussed in a limited number of studies in the literature. More information and empirical research are needed to provide a better understanding of pain in individuals injured in the hospital. In this review, the importance of pressure injuries, the relationship between pressure injury and pain, the nature and severity of pain, biological, sociocultural, psychological and environmental factors that may affect pressure injury pain, and the management of pain are discussed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Primer Bakım Vericilerinin Bazı Sosyo-Demografik Değişkenler ile İçselleştirilmiş Damgalama ve Bakım Yükü Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Investigating The Relationship Between Some Socio-Demographic Variables and Internalized Stigmatization and Care Burden of Primary Caregivers of Children with Autism Spectrum Disorder
Funda Gümüş, Havva Kaçan
doi: 10.55646/jaren.2024.35693  Sayfalar 74 - 88
Amaç: Çalışma, Otizm Spektrum Bozukluğu olan çocuklara primer bakım verenlerin içselleştirilmiş damgalama ve bakım yükü arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Çalışma, 1 Nisan-1 Mayıs 2022 tarihleri arasında Otizm Spectrum Bozukluğu tanısı konulmuş çocukların 124 primer bakım verenleri ile gerçekleştirildi. Verilerin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Ebeveynlerin Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalanma Ölçeği ve Bakım Verme Yükü Ölçeği kullanıldı. Verilerin analizinde Pearson korelasyon analizi ve Lineer regresyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan otizmli çocuğa bakım verenlerin %88,0 kadın,%31,2’si 35-40 yaş aralığındadır. Ebeveynlerin Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalanma Ölçeği toplam puanı ile bakım verme yükü arasındaki neden sonuç ilişkisini belirlemek üzere yapılan regresyon analizi anlamlı bulunmuştur (F=58,593; p=0,000<0.05). Bakım verme yükü düzeyindeki toplam değişim %31.7 oranında Ebeveynlerin Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalanma Ölçeği toplamı tarafından açıklanmaktadır (R2=0,317). Ebeveynlerin Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalanma Ölçeği toplam bakım verme yükü düzeyini arttırmaktadır (ß=0,499). Ebeveynlerin Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalanma ölçeğinin alt boyutları yabancılaşma, kalıp yargıların onaylanması, algılanan ayrımcılık, sosyal geri çekilme, damgalanmaya karşı direnç ile bakım verme yükü arasındaki neden sonuç ilişkisini belirlemek üzere yapılan regresyon analizi anlamlı bulunmuştur (F=11,424; p=0,000<0.05). Bakım verme yükü düzeyindeki toplam değişim %29.6 oranında yabancılaşma, kalıp yargıların onaylanması, algılanan ayrımcılık, sosyal geri çekilme, damgalanmaya karşı direnç tarafından açıklanmaktadır(R2=0,296). Bunlardan algılanan ayrımcılık (ß=0,621), sosyal geri çekilme (ß=1,181) bakım verme yükü düzeyini arttırmaktadır (ß=1,181).
Sonuç: Otizm Spektrum Bozukluğu olan bireylere bakım verenlerinde içselleştirilmiş damgalama bakım yükünü arttırmaktadır. Bu değişkenlerin daha geniş örneklem ve farklı desenlerdeki çalışmalarla tekrar edilmesi önerilir.
Purpose: The study was conducted to examine the relationship between internalized stigma and care burden of primary caregivers of children with Autism Spectrum Disorder.
Method: The study was conducted with 124 primary caregivers of children’s who were diagnosed with Autism Spectrum Disorder. between April 1 and May 1. The Personal Information Form, Internalized stigmatization of Parents in Psychological Illness Scale, and Caregiver’s Burden Scale were used to collect the data for the study. Pearson Correlation Analysis and Linear Regression Analysis were used in the analysis of the data.
Results: A total of 88.0% of the caregivers of the children who had autism and who participated in the study were women and 31.2% were in the 35-40 age range. The result of the Regression Analysis made to determine the cause-effect relationship between the Internalized stigmatization of Parents in Psychological Illness Scale total score and the care burden was found to be significant (F=58.593; p=0.000<0.05). The total change in the level of caregiving burden was explained by the sum of Internalized stigmatization of Parents in Psychological Illness Scale at a rate of 31.7% (R2=0.317). Internalized stigmatization of Parents in Psychological Illness Scale increases the total care burden (ß=0.499). The result of the Regression Analysis made to determine the cause-effect relationship between the sub-dimensions of alienation, approval of stereotypes, perceived discrimination, social withdrawal, resistance to stigmatization and caregiving burden was found to be significant (F=11.424; p=0.000<0.05). The total change in the level of caregiving burden was explained by alienation, approval of stereotypes, perceived discrimination, social withdrawal, and resistance to stigmatization by 29.6% (R2=0.296). Among these, perceived discrimination (ß=0.621) and social withdrawal (ß=1.181) increase the level of caregiver burden (ß=1.181).
Conclusion: Internalized stigmatization increases the care burden of caregivers of individuals with Autism Spectrum Disorder. It is recommended to repeat these variables in future studies with larger samples and studies with different designs.
Makale Özeti | Tam Metin PDF