Volume: 51  Issue: 5 - 2021
Hide Abstracts | << Back
1.Superiority of baseline biomechanical properties over corneal tomography in predicting keratoconus progression
Mehmet Akif Erol, Eray Atalay, Onur Ozalp, Abdullah Divarcı, Nilgün Yıldırım
Pages 257 - 264
Amaç: Keratokonus progresyonu ile ilişkili korneanın biyomekanik ve tomografik faktörlerini belirlemek.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya en az 1 yıl takibi olan 111 keratokonus (KK) hastasının 111 gözü dahil edildi. Başlangıçta ilk iki vizitin her birinde yapılan Pentacam ölçümleri ayrı ayrı referans alınarak Belin ABCD keratokonus progresyon ekranında değerlendirildi. Bu ekranda yer alan A, B ve C parametrelerinden herhangi birisinin ≥%95 güven aralığını veya herhangi ikisinin ≥%80 güven aralığını aşması progresyon olarak tanımlandı. Başlangıç muayenesinde tomografik olarak daha iyi olan göz çalışma gözü olarak seçildi. Analiz edilen Pentacam parametreleri maksimum keratometri (Kmaks), ortalama keratometri (Kort), merkezi kornea kalınlığı (MKK), en ince kornea kalınlığı (EİKK), Zernike analizinde 90° vertikal ön ve arka Coma verileri ve Belin Ambrosio Enhanced Ectasia Display Final D değeri idi. Kornea histerezisi (KH) ve kornea direnç faktörü (KDF), Ocular Response Analyzer'dan elde edilen dalga formu parametreleri ile birlikte analiz edildi. KK progresyonu ile ilişkili faktörler t-testleri ve lojistik regresyon testleri kullanılarak değerlendirildi. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak kabul edildi.
Sonuçlar: Progresyon gösteren ve göstermeyen gruplarda sırasıyla 44 (ort. Yaş: 27.1 ± 8.5 yıl, kadın: 25) ve 67 (ort. Yaş: 31.1 ± 9.1 yıl, kadın: 36) hasta vardı. Her ne kadar Pentacam parametreleri KH ve KDF ile birlikte iki grup arasında benzer olsa da ikinci aplanasyon sinyalinden türetilen ORA dalga formu parametrelerinden p2area progresyon gösteren grupta istatistiksel olarak anlamlı düşüktü. (p=0.02). p2area'daki 100 birim azalış, lojistik regresyon analizinde keratokonus progresyon olasılığını yaklaşık %30 arttırdı (β=0.707, p=0.001, model r2 = 0.27).
Tartışma: KK progresyonunun öngörülmesinde ORA'nın ikinci aplanasyon sinyalinden türetilen parametrelerin diğer ORA ve Pentacam parametrelerine göre daha üstün olduğu izlenmiştir.
Purpose: To determine corneal biomechanical and tomographical factors associated with keratoconus progression
Materials and Methods: This study comprised 111 eyes of 111 keratoconus (KK) patients who were followed-up for at least 1 year. Progression was defined as the presence of progressive change in two consecutive baseline visits in any single parameter ≥%95 CI or two parameters ≥%80 CI for the KC population evaluated by the Belin ABCD progression display. The tomographically better eye was chosen as the study eye. Analyzed Pentacam parameters were maximum keratometry (Kmaks), minimum pachymetry (Kmin), apex pachymetry, 90° vertical anterior and posterior Coma data in Zernike analysis, and Belin Ambrosio Enhanced Ectasia Display Final D value. Corneal hysteresis (CH) and corneal resistance factor (CRF) were analyzed together with the waveform parameters obtained from ORA. Factors related to KC progression were evaluated using t-tests and logistic regression tests. Statistical significance was accepted as p <0.05.
Results: There were 44 (mean age: 27.1± 8.5 years, female: 25) and 67 (mean age: 31.1± 9.1 years, female: 36) patients in the progressive and non-progressive groups, respectively. Although Pentacam parameters along with CH and CRF were similar between the two groups, ORA waveform parameter derived from the second applanation signal p2area was statistically significantly lower in the progressing group (p=0.02). A 100 unit decrease in p2area increased the likelihood of keratoconus progression by approximately 30% in the logistic regression analysis (β= 0.707, p=0.001, model r2=0.27).
Discussion: Parameters derived from the second applanation signal of ORA may be superior than conventional ORA parameters and corneal tomography in predicting KC progression.
Abstract

2.Retrospective Evaluation of Corneal Foreign Bodies with Anterior Segment Optical Coherence Tomography
Elif Akbas, Ozlem Barut Selver, Melis Palamar
Pages 265 - 268
Amaç: Bu çalışmanın amacı farklı türde kornea yabancı cisimlerinin ön segment optik koherans tomografi (ÖS-OKT) görüntülerini ve karakteristik bulgularını değerlendirmektir.
Yöntem: Kornea yabancı cismi bulunup ön segment fotoğraf çekimi ve Spectralis ÖS-OKT (Heidelberg Engineering GmbH, Almanya) görüntülemesi yapılan hastaların tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Korneasında yabancı cisim olan 20 hastanın 22 gözüne ait ve ÖS-OKT görüntüleri incelendi. Ortalama yaş; 34,9 ± 14,98 (15-71), kadın/erkek oranı 4/16 idi. Çalışma grubundaki gözlerin başlangıç en iyi düzeltilmiş ortalama görme keskinliği LogMAR 0 ± 0 (0-0) idi. Kornea yabancı cisimlerinin türüne bakıldığında 18’i metalik, 3 tanesi organik (kestane dikeni), 1 tanesi kimyasal kil maddesi idi. ÖS-OKT ile yapılan değerlendirmede metalik yabancı cisimlerin hiperreflektif özellikte ve ayna etkisine sahip olduğu izlendi. Opak özellikteki kimyasal kil maddesinin ise metal cisimlerde olduğu gibi hiperreflektif özellikte olduğu görüldü. Tüysü paterne sahip kestane dikenine ait organik yabancı cisimlerin ise ÖS-OKT’de saptanamadığı gözlendi.
Sonuç: ÖS-OKT, kornea yabancı cisimlerinin özelliklerinin belirlenmesinde, tedavi şeklinin belirlenmesinde ve izleminde değerli bir non-invaziv görüntüleme yöntemidir.
Purpose: To assess anterior segment optical coherence tomography (AS-OCT) findings of various types of corneal foreign bodies.
Methods: Medical records of patients with corneal foreign body were retrospectively analyzed. Patients who underwent anterior segment photography and Spectralis AS-OCT (Heidelberg Engineering GmbH, Germany) imaging were included.
Results: AS-OCT findings of 22 eyes of 20 patients with corneal foreign body were reviewed. The mean age was 34.9 ± 14.98 (15-71) with a female/male ratio of 4/16. The mean best corrected visual acuity at the presentation was 0 ± 0 LogMAR (0-0). There were 18 metalic, 3 organic (chestnut burr) and 1 chemical clay foreign bodies. The metal materials demonstrated a hyperreflectivity with a mirror effect. Chemical clay, which is an opaque material, had hyperreflective appearance. Chestnut burr - as an organic foreign body - which has a feathery pattern was not detected with AS-OCT.
Conclusion: AS-OCT is a precious non-invasive tool to define characteristics of the foreign bodies, as well as deciding the proper treatment method and monitoring patients with corneal foreign bodies.
Abstract

3.Survey of the impact of Covid-19 pandemic on ophthalmology clinical practice in Turkey
Melisa Zişan Karslıoğlu, Cem Öztürkmen, Cem Kesim, Ayşe Yıldız Taş, Pınar Günel Karadeniz, Afsun Şahin
Pages 269 - 281
Amaç: Covid-19 pandemisinin ülkemizdeki göz hekimlerinin klinik pratiği üzerine etkisini araştırmak
Gereç ve Yöntem: Toplam 22 sorudan oluşan ve özel bir anket programı ile hazırladığımız anketimiz, elektronik posta ve akıllı telefon mesajlaşma uygulaması yolu ile 250 göz hekimine ulaştırıldı, toplam 113 göz hekimi anketi tamamlarken, 23 katılımcı anketi yarıda bıraktı. Hekimlerin demografik verilerini (yaş, uzmanlık süresi, çalıştıkları kurum ve şehir) değerlendiren soruların ardından, pandemi sürecinde çalışma düzenlerini ve kurum içi alınan önlemleri, kişisel Covid-19 deneyimlerini ve tele-tıp uygulamalarının yaygınlığı ile bu uygulamalara yaklaşımlarını değerlendirecek sorular soruldu.
Bulgular: Toplam 113 göz hekiminin %47.79’u 36-45 yaş aralığındaydı. Uzmanlık süresi açısından ilk sırada %28.32’lik oran ile 6-10 yıldır çalışanlar gelmekteydi. Ankete katılan göz hekimlerinin çoğu özel/ vakıf üniversitesinde (%37.17) çalışmakta, %22.12’si ise eğitim ve araştırma kliniklerinde görev yapmaktaydı.
Pandemi sürecinde en çok devlet üniversitesinde çalışan göz hekimlerinin (%89.5) kendilerinin ya da yakınlarının korona virüs servislerinde çalışmak/nöbet tutmak zorunda kaldığı saptandı. Göz hastalıkları polikliniklerinde %51.49 oranında triyaj uygulanırken, bu hekimlerin %88’i ateş, öksürük ya da dispne saptanan hastaları, %76’sı ise kritik tarihlerde yurtdışı seyahat öyküsü olanları oftalmolojik muayene yapmadan ‘pandemi polikliniği’ne yönlendirmekte olduğunu bildirdi. Devlet hastanesi, eğitim ve araştırma kliniği ve devlet üniversitesi hastanesinde çalışan göz hekimlerinin hepsi elektif ameliyatları ertelerken, özel muayenehanede çalışanların %12.5’i, özel/ vakıf üniversitesinde çalışanların ise %20.5’i elektif ameliyatlara devam ettiğini bildirdi.
Göz hekimlerinin %80.81’i online görüşme/ muayene yapmadığını belirtirken, %40.4’ü tele-tıp uygulamalarını faydalı bulduğunu bildirdi.
Tüm hekimlerin %76.99’u pandemi sürecinde gelirinin azalması yönünde kaygı duyduğunu belirtirken, bu kaygıyı en çok %87.5 oranı ile özel muayenehanede çalışanların, ikinci olarak da %85.7 oran ile özel/ vakıf üniversitesi hastanesinde çalışanların taşıdığı izlendi.
Sonuç: Ülkemiz göz hekimleri, bu pandemiden klinik yaklaşımlarını değiştirecek düzeyde etkilenmiştir. Bunun yanı sıra kişisel koruyucu ekipman temini zorluğu ve ekonomik kaygılar özelinde de etkilenen göz hekimlerimizin pandemi sürecinde daha çok desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Objectives: To investigate the effect of Covid-19 pandemic on the clinical practice of ophthalmologists in our country
Materials and Methods: The questionnaire, consisting of 22 questions, was delivered to 250 ophthalmologists via e-mail and smartphone messaging application.A total of 113 ophthalmologists completed the survey.The questions evaluating the demographic data (age,duration of expertise,institution and city),working patterns and institutional preventions,personal Covid-19 experiences and the prevalence of telemedicine applications and their approach to those were asked to evaluate.
Results: The 47.79% of 113 ophthalmologists were between 36-45 years old.In terms of duration of expertise,employees working for 6-10 years took the first place (28.32%).Most of the ophthalmologists worked in private/ foundation university (37.17%),while 22.12% worked in education and research clinics.The physicians working at the state university (89.5%) themselves or their relatives had to work in corona virus services.While the triage was applied in the rate of 51.49%, 88% of those reported that patients with fever, cough or dyspnea were directed to the 'pandemic clinic' without ophthalmological examination.While all of the ophthalmologists working in the state hospitals, education and research clinics, and the state university hospitals have postponed elective surgeries;12.5% of those working in the private practice and 20.5% of those working in the private/ foundation university reported that they continue to elective surgeries.While 80.81% of ophthalmologists stated that they did not conduct online interviews/ examinations, 40.4% stated that they found telemedicine applications beneficial.While 76.99% of ophthalmologists stated that they were worried about decrease in their income.This concern was found to be quite high in those working in private practice (87.5%) and in private/ foundation university hospitals(85.7%).
Conclusion: Ophthalmologists across our country have been affected by this pandemic at a level that will change their clinical approach.We think that ophthalmologists,who are affected by the difficulty of providing personal protective equipment and economic concerns,should be supported more in pandemic process.
Abstract

4.The Causes and Frequency of Monocular and Binocular Blindness in Adults Applying to Meram Medical Faculty Hospital for Health Comittee
Günsu Deniz Mirza, Mehmet Okka, Enver Mirza, Selman Belviranli
Pages 282 - 287
Amaç: Meram Tıp Fakültesi Sağlık Kuruluna başvuran hastaların verileri retrospektif olarak incelenerek, Konya ili ve çevresindeki körlüğün sıklığı ve körlüğe sebep olan patolojilerin değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2015 ile Aralık 2018 yılları arasında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Sağlık Kuruluna başvurmuş 18 yaşından büyük kişilerin dosya kayıtlarının retrospektif olarak incelenmesi ile veriler elde edilmiştir.
Bulgular: 4268 kişinin dosya kayıtlarının incelenmesi sonrası körlük kriterlerine uyan 63 binoküler kör, 159 monoküler kör olmak üzere toplam 222 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Monoküler körlüğün en sık nedenleri ise optik atrofi (%13), ambliyopi (%11), ftizis bulbi (%10), binoküler körlüğün ise retinitis pigmentosa (RP, %28), proliferatif diyabetik retinopati (PDRP, %13), opere edilmemiş katarakt (%11) şeklinde sıralanmaktaydı. Körlük sıklığının yaşla birlikte arttığı görülmüştür, ortalama yaş ve körlük arasında pozitif korelasyon vardır (p = 0.002). Monoküler kör hastaların yaş ortalaması binoküler kör hastaların yaşlarından anlamlı olarak daha düşüktür (48.8 ± 13.3'e karşı 55.0 ± 13.1, p = 0.002). Binoküler kör kadın hastaların yaş ortalaması binoküler kör erkek hastalardan anlamlı olarak daha yüksektir (62.7 ± 16.0'a karşılık 53.2 ± 11.7, p = 0.023). Monoküler ve binoküler körlük erkek hastalarda kadınlara göre anlamlı olarak yüksektir (p = 0.032).
Sonuç: Çalışmamızda elde edilen veriler sonucunda körlüğe sebep olan pek çok hastalığın önlenebilir ve tedavi edilebilir olduğu, bunun yanında körlüğün yaş ile ilişkili olduğu görülmektedir.
Purpose: The aim of this study was to investigate the frequency of blindness and the pathologies that cause blindness in the province of Konya.
Materials and Methods: The records of the patients over 18 years of age who applied to the Health Committee of Meram School of Medicine Hospital between January 2015 and December 2018 were evaluated retrospectively.
Results: After reviewing the records of 4268 participants, a total of 222 patients were included in the study (159 patients with monocular blindness, 63 patients with binocular blindness). The most common causes of monocular blindness were optic atrophy (13%), amblyopia (11%), and ftizis bulbi (10%). The most common causes of binocular blindness were retinitis pigmentosa (28%), proliferative diabetic retinopathy (13%), and unoperated cataract (11%). The frequency of monocular blindness was 3.7% (95% CI: 3.2% - 4.3%) and binocular blindness was 1.5% (95% CI: 1.1% - 1.9%) in the sample. The frequency of blindness increases with age, there was a positive correlation between the mean age and blindness (p=0.002). The mean age of monocular blind patients was significantly younger than those of binocular blind patients (48.8±13.3 vs. 55.0±13.1, p=0.002). The mean age of binocular blind female patients was significantly older than those of binocular blind male patients (62.7±16.0 vs. 53.2±11.7, p=0.023). Monocular and binocular blindness were significantly higher in male patients than in female patients (p=0.032).
Abstract

5.Surgeon’s role in inducing and controlling motion errors during intraocular membrane peeling procedures.
Mahmut Dogramaci, David Steel
Pages 288 - 293
Amaç: Göz içi membran soyma prosedürleri sırasında meydana gelen hareket hatalarının indükleme ve düzeltmesideki cerrahın rolünü anlamak.
Gereç ve Yöntem: 23-gauge pnömatik forsepsin distal ucundaki hareket hatalarını kayıt etmek için Optik yansıtıcı sensörler kullanıldı. Hareket hataları, forseps sapı hem elde tutulduğunda hem de insan teması olmadan sabitlendiğinde kaydedildi. Ayrıca hareket hataları forseps şaftının hem proksimal kısmında (sklerotomi bölgesine yakın) hem de distal kısmında kaydedildi ve sonucları karşılaştırıldı. Optik sensörlerden elde edilen sinyallarin kök ortalama karesi (Root Mean Square) ve aralığı (Range), yüksek (7-13Hz) ve düşük (<5Hz) frekans filtreleri uygulanmadan önce ve uygulandıktan sonra hesaplandı.
Bulgular: İnsan teması olmadan, sabitleştirilmiş pnömatik forsepsin ucundaki hareket hatalarının kök ortalama karesi ve aralığı, elde tutulan pnömatik forsepsin ucundaki hareket değerleri ile karşılaştırıldığında, X ekseninde tüm frekanslarda ve Z ekseninde sadece yüksek frekansda istatistiksel olarak daha düşük bulunurken, Y ekseninde frekansların hiçbirinde istatistiksel olarak fark bulunmadı (p<0.05). Ayrıca, yine insan teması olmadan, sabitleştirilmiş pnömatik forsepsin distal kısmındaki hareket hatalarının kök ortalama karesi ve aralığı, forsepsin proximal kısmındaki değerler ile karşılaştırıldığında, tüm frekanslarda distal kısımındeki hareket değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.05). İnsan teması olmadan, sabitleştirilmiş pnömatik forsepsi kapatmaya yönelik, sapına uygulanan yükleme derecesi ile forsepsin ucundaki hareket hatalarının kök ortalama karesi ve aralığı arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon sadece yüksek frekansta görüldü.
Sonuç: Cerrahtan kaynaklanan ve cerrahtan kaynaklanmayan hareket hataları tüm eksenlerde görülmektedir, ancak deneyimli cerrahlar bu hataları düzeltmek için bir mekanizma uygulamaktadırlar. Cerrahların uyguladığı bu düzeltme mekanizması, görsel geri bildirime dayalıdır ve etkisi görünebilir düzlemlerde daha belirgindir. Sklerotomi bölgeleri forseps için pivot ve stabilizasyon noktası sağlar ve iyi koordinasyona sahip olan bir cerrah bu bölgeyi hareket hatalarını azaltmak için kullanır. Bu tekniği yeni mesleğe yeni başlayan cerrahlara ögretmek faydalı olabilir.
Objectives: Understanding surgeons’ role in inducing and correcting movement inaccuracies during intraocular membrane peel procedures.
Materials and Methods: Optical sensors were used to record movement errors during actuation at the distal tip of pneumatic forceps both when their handle was handheld and when fixed with no human contact. Movements at the proximal part of the shaft of the forceps were recorded and compared to movement recorded at the distal ends. Mean root mean square (RMS) and ranges of signals obtained from the sensors were computed before and after applying high (7-13Hz) and low (<5Hz) frequency filters.
Results: The difference in RMS and range values of movement errors at the distal end of ‘fixed’ and ‘handheld’ forceps during actuation were significantly lower in X axis for all frequencies, in Z axis only for high frequency and in Y axis in none of the frequencies (p<0.05). The difference in RMS and range values of movement errors at the distal end compared to proximal end of ‘fixed’ forceps were significantly higher at all frequencies (p<0.05). There was a significant correlation between the extent of actuation and the values of RMS and range for high frequency movement errors but not low frequency errors in a fixed pneumatic handle in all three axes (p<0.05, R =0.21-0.51).
Conclusion: Surgeon and non-surgeon related errors are apparent in all axes, skilled surgeons correct these errors through visual feedback. Sclerotomy sites provide a pivoting and stabilising point for the shaft of the forceps and it is likely that skilled surgeons make use of the sclerotomy point to dampen motion errors, a skill worth teaching to beginners.
Abstract

6.Experimental Laboratory Modelling of Choroidal Vasculature: a Study of the Dynamics of Intraoperative Choroidal Hemorrhage during Pars Plana Vitrectomy
Mahmut Dogramaci, Funda Dikkaya, fevzi şentürk, cengiz aras
Pages 294 - 300
Amaç: Koroid kanamaları, koroid damarlarının rüptürü ve kanın supra koroid boşluğuna ekstravazasyonu ile meydana gelir. Koroid damar sistemini daha iyi şekilde anlamak için, bu çalışmada amaca yönelik olarak ölçeklendirilmiş bir model kullanıldı. Bu model aracılığıyla, koroid damar sistemindeki stres düzeyleri farklı koşullar altında ölçüldü.
Gereç ve Yöntem: Koroid damar yapısı modelinde, 1 cm genişliğinde ve 10 cm uzunluğunda lastik bir tüp kullanıldı. Modeldeki stres seviye ölçümü için ise özel iletken iplik kullanıldı. Modeldeki stres seviyeleri, farklı sistemik intravasküler kan basıncı seviyeleri (İVB), farklı göz içi basınç seviyeleri (GİB) ve farklı distorsiyon seviyeleri altında ölçüldü.
Bulgular: Koroid damar modelindeki stres değerleri GİB ile negatif, IVB ve distorsiyon ile pozitif korelasyon gösterdi. Tüm korelasyonlar istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Ancak, modelde ekspansil tamponad kullanıldığında bu korelasyon ekspansil olmayan tamponadlara göre daha kuvvetliydi. Distorsiyonun stres ile korelasyonu, İVB’ nin korelasonuna göre daha güçlü idi. İVB’nin stres ile korelasyonu ise, GİB’nin korelasonuna göre daha güçlü idi. Distorsiyondan kaynaklanan damar yapısındaki stres, yüksek GİB etkisi ile karşılaştırıldığında gerileme gösterirken, yüksek İVB’den kaynaklanan damar yapısındaki stres tam tersine hafif bir artış sergiledi.
Sonuç: Cerrahi işlemler sırasında göz küresinin aşırı distorsiyonu, nadiren görülen intraoperatif koroid kanamalarının başlıca nedeni olabilir. Ekspansil olmayan oküler tamponat kullanımı, koroid kanamasına karşı vasküler yatak için daha iyi destek sağlar ve koroid kanaması saptanan hastalarda önerilen tampon çeşidi olmalıdır. GİB'nin aşırı artırılması, distorsiyondan kaynaklanan koroid damarlındaki kanama riskinin önlenmesinde sınırlı etkiye sahiptir.
Objectives: Choroidal hemorrhages (CH) result from rupture of choroidal vessels leading to extravasation of blood into the suprachoroidal space. In this study, we aimed to understand the hemodynamic of CH through a purpose-built scaled model for choroidal vasculature and calculated stress levels in the model under different circumstances.
Materials and Methods: We modelled choroidal vasculature using a 10 cm long rubber tube with a cross section of 1 cm, the tube was wrapped with conductive yarn to enable the measurement of stress at the walls of the tube. Stress levels across the tube were continuously measured under different systemic intravascular blood pressure levels (IVP), intraocular pressure (IOP) levels and distortion.
Results: Stress values across choroidal vessel model correlated negatively with IOP and positively with IVP and distortion. All correlations were statistically significant (p< 0.05) and were stronger when the model was filled with expansile tamponade compared to non-expansile tamponades. Distortion showed the strongest correlation in terms of increasing stress across the model compared to IVP, which intern showed stronger correlation compared to IOP. Raising IOP to counteract the stress in the model was effective when the stress in the model was secondary to increased IVP, but this approach was not effective when the stress in the model was generated from distortion.
Conclusion: Excessive distortion of the eyeball during surgical maneuvers could be the primary reason for the rarely observed intra-operative CH. The use of non-expansile ocular tamponade provides better support for vascular bed against the CH and it should be the recommended choice of tamponades in patients with established CH. Increasing IOP excessively, is of limited effect in preventing CH in vessels that are under stress as a result of distorting surgical maneuvers.
Abstract

7.Does Ophthalmology Need Philosophy?
Doğan Ceyhan, Tekin Yaşar
Pages 301 - 307
Göz hekimliği önemli ilerleme ve başarılar göstermiş, toplumlarda göz sağlığı bilinci gelişmiş ve göz sağlığı teknolojisinin ulaşılabilirliği artmış olsa da, halen geliştirilebilecek yanlar bulunmaktadır. Bu gelişimi sağlamanın yollarından birisi, göz hekimliğinde yerleşmiş bazı düşünce ve davranış tarzlarının felsefi sorgulamaya tabi tutulmasıdır. Felsefe, bilgelik sevgisi anlamına gelir ve felsefi yaklaşım, göz hekimlerinin bilgeliğinin artmasına katkı sağlayabilir. Göz hekimlerinin kararlarını olumsuz etkileyen ve günümüzde dahi görülen mantık yanılgıları azaltılabilir. Türkçeye “varlık felsefesi” olarak çevrilen “ontoloji”, göz hekimliği uygulamalarındaki “gerçekliğin doğasının”, daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Göz hekimliğini etkileyen temel kavramlara yönelik ayrıntılı bir inceleme ile daha doğru düşünce ve davranış tarzlarına ulaşılabilir. Epistemoloji / bilgi felsefesi, “doğru bilgi nedir” gibi sorular üzerinde düşünerek; bilginin gerekçelendirilmesi ve şüpheci tutumun dikkate alınmasıyla, daha doğru bilgi ile kararlar alınmasına yardımcı olabilir. Bilim felsefesi, göz hekimliği faaliyetlerinin ayrıntılı incelenmesi, sorgulanması ve anlaşılmasıyla ilgilenerek, göz hekimliği ile felsefe arasındaki eksik halkayı tamamlayabilir. Ayrıca felsefenin bilim insanlarının ilgilenmediği bir şeyi bilime katacağı iddiası da, dikkate alınmayı hak etmektedir. Bilim felsefecileri Karl Popper ve Thomas Kuhn, bilime bakışta günümüzde de geçerli olan önemli değişiklikler oluşturmuştur. Karl Popper, bilim ve yalancı (pseudo) bilim arasındaki sınır çizgisinin “yanlışlanabilirlik” kavramı ile sağlanabileceği fikrini kazandırmıştır. Bu fikre göre bir ifadeyi bilimsel yapan şey, ifadenin test edilerek yanlışlanabilir olmasıdır. Thomas Kuhn ise bilimdeki büyük oranlı değişiklik yani devrimlerin, paradigma (genel bakış açısı) değişimi ile mümkün olabileceğini belirtmiştir. Her iki felsefeci de, bilimsel bilginin onaylanması ve teyit edilmesinden çok, test edilerek, denenerek yanlış ve eksiklerinin giderilmesiyle, daha doğru bilgi ve uygulamalara geçilebileceğine dikkat çekmiştir. Ahlak felsefesi/ etik/ biyoetik alanları hekimlik sanatının daha yararlı şekilde gelişmesi için önemli fikir ve uygulamalar getirmiş olsa da, özellikle biyoetik alanı, gerçek hayatın içindeki hekimler tarafından felsefi sorgulamayı hak etmektedir. Hekimler daha yararlı ve gerçekçi göz hekimliği eğitim, araştırma, tanı, tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları geliştirmek için temel felsefi yöntemleri kullanabilirler.
Although ophthalmology has made significant progress and awareness about eye care and accessibility of health technology has increased, there are still aspects that might be improved. One of the ways to achieve improvement is philosophical investigation of some reasoning and behavior styles in ophthalmology. Philosophy means love of wisdom and the philosophical approach can contribute to the increase of the wisdom of ophthalmologists. Logical fallacies, currently affecting the decisions of ophthalmologists, can be reduced. “Ontology” can contribute to a better understanding of "the nature of reality”. A detailed inquiry, about the basic concepts concerning ophthalmology, may support better reasoning styles. Considering epistemological questions like, "what is true knowledge" and justifying the information, having a skeptical attitude, may help to make decisions with more accurate information. Philosophy of science is concerned with the detailed investigation, questioning and understanding of "scientific activities" and it is claimed that the “missing link between science and philosophy” will be completed and this will add something that scientists are not interested in. Philosophers of science Karl Popper and Thomas Kuhn have made significant contribution to the perception of science, that present today. Karl Popper gave the idea that the demarcation line between science and pseudo-science might be achieved through the concept of "falcification". Related to this concept, what makes an expression scientific is that, it could be testable and falcifiable with valid methods. Thomas Kuhn stated that a major change in science, i.e. revolutions, could be possible by paradigm change. Although moral philosophy / ethics / bioethics has created useful ideas and practices for improvement of the art of medicine, the “bioethics" deserves to be questioned philosophically by physicians living in real life. Ophthalmologists can access more beneficent and realistic ophthalmology education, research, diagnosis, treatment and rehabilitation practices by utilizing the basic methods of philosophy.
Abstract

8.Traumatic dislocation of the globe into the ethmoid sinus
Zafer Onaran, Gokce Simsek, Onur Konuk
Pages 308 - 312
Travmaya bağlı göz küresinin paranazal sinüslere dislokasyonu nadir bir durumdur. Göz küresinin bütünlüğünü koruyarak yer değiştirmesi hızlı ve uygun müdahale edildiği taktirde fonksiyonel ve kozmetik düzelme sağlanabilecek bir rahatsızlıktır. Bu yazıda 36 yaşında düşme neticesinde görme kaybı şikayetiyle acil servise başvuran hastada saptanan göz küresinin etmoid sinüse dislokasyonu ve tedavi süreci tartışılmıştır.
Traumatic globe dislocation to the paranasal sinuses is a rare condition. The displacement of the eyeball by preserving its integrity is a disease that can provide functional and cosmetic improvement if fast and appropriate intervention is made. In this article, dislocation of the eyeball to the ethmoid sinus and the treatment process were discussed in a 36-year-old patient who presented to the emergency department with the complaint of vision loss due to a fall.
Abstract

9.Lipemia Retinalis coincidentally diagnosed after laser photocoagulation treatment for retinopathy of prematurity
Taylan Ozturk, Ezgi Karatas Yigitaslan, Pelin Teke Kısa, Huseyin Onay, Ali Osman Saatci
Pages 313 - 316
Evre 3 prematüre retinopatisi (PR) tedavisi için laser fotokoagülasyonu uygulanan bir preterm bebek, laser sonrası ikinci haftada yapılan dilate fundoskopik bakısında rastlantısal olarak evre 3 lipemia retinalis tanısı alması nedeniyle sunulmaktadır. Yalnızca PR takibi için değil, görmeyi hatta yaşamı tehdit edebilecek eşlik edebilecek olası oküler anormalliklerin saptanabilmesi için prematüre yenidoğanlarda oftalmolojik muayenelerin özenlice yapılması gereklidir.
A preterm infant who underwent bilateral laser photocoagulation for the treatment of stage 3 retinopathy of prematurity (ROP) is presented, since she was coincidentally diagnosed with grade 3 lipemia retinalis by dilated fundoscopy performed at the post-laser second week. Elaborate ophthalmologic examinations are mandatory in premature newborns for not only ROP screening, but also detecting any concomitant ocular abnormalities; which could be sight-threatening or even life-threatening.
Abstract

10.Challenges in The Diagnosis of Intraocular Lymphoma
Mahmut Kaya, Ferit Hakan Öner, Banu Lebe, Sermin Özkal, Süleyman Men, Ali Osman Saatci
Pages 317 - 325
İntraoküler lenfomalar, çok çeşitli klinik belirtiler gösteren nadir malignitelerdendir. Hastalığın sinsi başlangıcı, üveit antitelerini taklit etmesi ve başlangıçta steroidlere kısmi yanıt vermesi nedeniyle ayırıcı tanı oldukça güç olabilmektedir. İntraoküler lenfoma tanısında en önemli nokta hastalıktan şüphelenmektir. Multi-modal gözdibi görüntüleme yöntemleri ile günümüzde hastalık bulgularının saptanma olasılığı göreceli olarak kolaylaşmıştır. Bu olgu serisinde, 70 ve 71 yaşlarında iki kadın ile 72 yaşında bir erkek hastanın tanısında izlenen yol ve yöntemler sıralanarak olgulardaki multi-modal görüntüleme özellikleri detaylı olarak tanımlanmıştır. Üç olgumuzda da ilk göz muayenesinde bilateral göz tutulumu mevcutken 2 olguda hastalık başlangıçta göz tutulumu ile 1 olguda ise kalp tutulumundan 7 yıl sonra göz tutulumu ile tanımlanmıştır. Kesin diffüz büyük B hücreli lenfoma tanısı 1 olguda retina biyopsisi, 1 olguda konjonktival biyopsi ve diğer olguda ise stereotaktik beyin biyopsi ile konulmuştur. İntraoküler lenfoma multidisipliner yaklaşımla tanı ve tedavisi yapılan bir antite olup, bu olgu serisi ile deneyimlerimiz paylaşılmıştır.
Intraocular lymphomas are among the rare malignancies featuring with a wide variety of clinical manifestations. Differential diagnosis can be very troublesome due to its mimicking nature, insidious disease onset, and partial treatment response to steroids. The most important step in the diagnosis is the high index of suspicion.The possibility to detect its findings becomes much easier nowadays with the help of multimodal imaging techniques. In this case series, we reviewed the clinical charactheristics of 70- and 71-year-old two women and a 72-year-old man with intraocular lymphoma and described the multimodal imaging findings in detail. Bilateral eye involvement was present in all three cases at our first ophthalmological examination. While the disease presented with ocular involvement in two of the three cases ocular involvement was detected seven years after the initial heart involvement in one patient. All three patients had diffuse large B-cell lymphomas (one diagnosed with retinal biopsy,one with conjunctival biopsy and the remaining with stereotactic brain biopsy. Intraocular lymphoma should be handled and treated in a mutidisciplinary approach and we share our experience in this case series.
Abstract

11.Serpiginous choroiditis complicated with choroidal neovascular membrane detected using optical coherence tomography angiography: a case series and literature review
Asli Perente, Dimitra Kotsiliti, Sergios Taliantzis, Eirini Kanella Panagiotopoulou, Maria Gkika, Irfan Perente, Doukas Dardabounis, Georgios Labiris
Pages 326 - 333
Serpijinöz koroidopati (SK) nadir görülen, kronik, tekrarlayan, ilerleyen ve nedeni bilinmeyen bir hastalıktır. Enflamasyon süreci Bruch membranı etkileyip nadiren koroid neovasküler membran oluşumuna sebep olup iyileşmiş safhalarda bile önemli göz kaybına neden olabilmektedir. Optik koherens tomografi anjiyografi (OKTA) neovasküler membranın tespit edilmesine ve kesin teşhisin konulmasına yardimci olup antivasküler endotelyal büyüme faktörü tedavisine kılavuz olabilmektedir. Mevcut yazıda neovasküler membran ile komplike olmuş OKTA ile tespit edilmiş ve bir dizi antivasküler endotelyal büyüme faktörü enjeksiyonuyla tedavi edilmiş iki serpijinöz koroidopatili olgu rapor ediyoruz.
Serpiginous choroiditis (SC) is a rare, chronic, recurrent, progressive disease of unknown origin. The inflammatory process of SC can disrupt Bruch's membrane, allowing occasional choroidal vascular growth, leading to significant visual loss even in the healed stages of the disease. Optical coherence tomography angiography (OCTA) can help in the detection of choroidal neovascular membrane (CNV), leading to a definitive diagnosis and thereby guide the initiation of intravitreal anti-vascular endothelial growth factor (anti-VEGF) treatment. We report herein two cases of serpiginous choroidopathy (SC) complicated with a CNV detected with OCTA and treated with a series of anti-VEGF injections.
Abstract

12.Letter to the Editor: The Relationship Between Keratoconus Stage and the Thickness of the Retinal Layers
Masoud Khorrami-nejad, Mohsen Heirani
Pages 336 - 337
Abstract

13.Response to Letter to the Editor: The Relationship Between Keratoconus Stage and the Thickness of the Retinal Layers
Cemal Özsaygılı, Yener Yıldırım
Pages 338 - 343
Abstract